...

Jeopolitik tarih boyunca rakamlar nadiren bu kadar sembolik anlam taşımıştır. Ancak 2025 yılına ait Rus gaz ihracatı verileri sadece bir istatistik değil, bir dönemin ölüm ilanıdır. Reuters’in “TürkAkım” verilerine dayandırdığı analize göre, Gazprom 2025’in ilk on ayında Avrupa’ya yalnızca 14,7 milyar metreküp gaz ihraç etti. Piyasalar sadece bir “düşüş” değil, bir çağın silinmesini kayda geçti. Bu hacim yalnızca geçen yılın altına düşmekle kalmadı; 1975 yılındaki 19,3 milyar metreküplük seviyenin de altına indi.

Bugünkü tablo, Leonid Brejnev döneminden, meşhur “borular karşılığında gaz” anlaşmasının imzalanmasından önceki yıllara dönüş anlamına geliyor. Moskova ile Avrupa başkentleri arasında yarım asır boyunca inşa edilen stratejik enerji köprüsü — Soğuk Savaş’ı, Afganistan savaşını, Berlin Duvarı’nın yıkılışını ve SSCB’nin çöküşünü atlatmış o köprü — dış güçler tarafından değil, bizzat Moskova’nın 2022’deki ölümcül stratejik hatasıyla yıkıldı.

Kremlin, Avrupa’nın Rus gazına olan yüzde 40’lık bağımlılığını bir “mutlak silah” olarak görüyordu. Bu bağımlılığın, Brüksel ve Berlin’i Ukrayna’ya desteği kesmeye mecbur bırakacağına inanmıştı. Bu inanç tamamen yanlış çıktı. Avrupa liderleri, “enerji üçlemi” olarak adlandırılan — arz güvenliği, çevresel sürdürülebilirlik ve erişilebilirlik arasındaki — denklemi çözmek zorunda kaldıklarında, ucuzluğun değil, güvenliğin öncelikli olduğuna karar verdiler. 2022’deki fiyat şokunu göze alarak arz güvenliğini mutlak öncelik haline getirdiler.

Sonuç olarak Rusya, yıllık 200 milyar metreküpe kadar gaz ihraç ettiği en kârlı pazarını kendi eliyle kaybetti.

Ama bu sadece ilk perdenin sonuydu. “Ulusal şampiyon” diye lanse edilen Gazprom’un bugün trilyonluk zararlarla ayakta zor duran bir “mali kara delik”e dönüşmesi, büyük çöküşün yalnızca başlangıcıydı. Asıl varoluşsal kriz 2025’te belirginleşti: Rusya aynı anda iki yıkımı birden yaşıyor.

Gaz sektörü ölüm döşeğindeyken, Rus bütçesinin asıl direği olan petrol sektörü — ülkenin ihracat gelirlerinin çoğunu hâlâ sağlayan tek dayanak — çift yönlü bir darbenin hedefinde.

Birincisi, fiziksel darbe: 2025 yazından itibaren Ukrayna, Rus rafinerilerini hedef alan yoğun, yüksek teknolojili İHA saldırılarını devreye soktu. Kritik üretim kapasitesi giderek devre dışı kalıyor.

İkincisi, finansal darbe: 2025 Ekim’inde ABD ve müttefikleri, ilk kez doğrudan “Rosneft” ve “Lukoil” gibi devleri hedef alan bloke edici yaptırımlar uyguladı.

Bu “çifte çöküş” — gazda kendi kendini imha, petrolde dışarıdan gelen boğma operasyonu — yalnızca sektör krizi değil. Bu, SSCB’nin son döneminden bu yana enerji ihracatı üzerine kurulu olan tüm ekonomik ve dış politika modelinin çözülmesi anlamına geliyor.

Bu analiz, Rusya’nın iki cephede yaşadığı bu felaketin anatomisini, stratejik hatalarının zincirini ve küresel enerji haritasındaki tektonik kaymaları ele alıyor. Moskova’nın boşalttığı alanı ise daha güvenilir yeni oyuncular dolduruyor: ABD, Norveç ve Azerbaycan.

Tarihsel arka plan: “Enerji karşılıklı bağımlılığı” doktrininin yükselişi ve çöküşü (1973–2025)

2025 felaketinin boyutunu anlamak için Moskova ile Avrupa arasındaki 50 yıllık enerji doktrininin nasıl doğduğunu hatırlamak gerekiyor.

Doğuş (1970’ler–1980’ler): Ekonominin Ostpolitik hali

Rusya–Avrupa enerji ortaklığının temelleri, 1970’lerin başındaki yumuşama döneminde atıldı. “Boru karşılığı gaz” anlaşmaları ideolojiyi aşan pragmatik işbirliklerinin ürünüydü. Planlı ekonomisi döviz sıkıntısı çeken Sovyetler için enerji, dünya pazarında rekabet edebildiği nadir ürünlerden biriydi. Gaz ihracatı ülkeye “petrodolar” akışı sağlıyor, bu gelirler hem teknoloji ve gıda ithalatını hem de silahlanma yarışını finanse ediyordu.

Batı Avrupa, özellikle de Almanya (FRG) için bu sadece bir ticaret değildi; Şansölye Willy Brandt’ın “Ostpolitik” vizyonunun somut haliydi. Sibirya’dan uzanan boru hatları, Soğuk Savaş’ın gerilimini ekonomik bağımlılık yoluyla yumuşatan “fiziksel köprüler” olarak görülüyordu. Bu model, Afganistan işgalini, “Pershing” füzelerinin konuşlandırılmasını ve Reagan yönetiminin Moskova’ya karşı sert eleştirilerini bile atlattı. Çünkü iki taraf da kazanıyordu: SSCB döviz buluyor, Avrupa ucuz ve istikrarlı gaz alıyordu.

Zirve (2000’ler–2020’ler): Ekonomiden “enerji gücüne”

1990’ların kaosunun ardından Vladimir Putin’in iktidara gelişi, yeni bir emtia süper döngüsüyle çakıştı. Petrol ve gaz fiyatlarındaki patlama, Kremlin’in kasasını doldurdu. Bu dönemde Moskova, “karşılıklı bağımlılık” kavramını yeniden tanımladı: Artık bu, ekonomik pragmatizmin değil, jeopolitik baskının aracıydı.

2000’lerin ortasında dillendirilen “enerji süper gücü” fikri, Rus dış politikasının merkezine yerleşti. Kremlin artık Avrupa’nın Rus gazına bağımlılığını “karşılıklı” değil “tek yönlü” görüyordu. 2006 ve 2009’daki Ukrayna gaz krizleri, “Kuzey Akım-1” ve “Kuzey Akım-2” projeleri — hepsi Brüksel üzerindeki baskı gücünü artırmak için tasarlanmıştı. Ostpolitik’in doğurduğu ekonomik denge, zamanla politik şantaja dönüştü.

Stratejik hata (2022): Üçlemenin yanlış okunması

Bu doktrinin ölümcül hatası 24 Şubat 2022’de ortaya çıktı. Kremlin, Ukrayna’ya tam ölçekli bir saldırı başlattığında Avrupa’nın “enerji üçlemi” — arz güvenliği, sürdürülebilirlik ve erişilebilirlik dengesi — olmadan Rus gazının vazgeçilmez olduğunu sandı. Plan basitti: Avrupa, donma korkusuyla Ukrayna’dan vazgeçecekti.

Fakat Rusya iki şeyi hesaba katmadı. Birincisi, Avrupa’nın enerji sağlayıcısının savaş açmasının yarattığı varoluşsal şoku. İkincisi, küresel LNG piyasasının esnekliğini ve ABD’nin siyasi iradesini.

Avrupa Birliği, kırılganlığının farkına vardığı anda önceliklerini tersine çevirdi: Arz güvenliği artık tartışılmaz hale geldi. 2022 yazında spot gaz fiyatları rekor kırarken Avrupa, “her bedeli ödemeye” razı oldu. Moskova ise vanayı kapattığında, aslında kendi müşterisini yok etti. Talep ortadan kalktı; Kremlin kendi silahını kendi elinde patlattı.

Final perde (1 Ocak 2025): bir devrin sonu

Yarım asırlık hikâyenin sembolik kapanış sahnesi 1 Ocak 2025 sabahı saat tam sekizde yaşandı. O an itibarıyla, Rus gazının Ukrayna üzerinden Avrupa’ya taşınmasını sağlayan transit akışı tamamen durdu. 2019’da imzalanan sözleşme sona erdi ve yenilenmedi.

Avrupalı analistlerin onlarca yıldır kabus gibi beklediği, 2009’da ise paniğe yol açan olay, bu kez neredeyse fark edilmeden geçti. Avrupa piyasaları, yılda yaklaşık 15 milyar metreküplük arzın kesilmesine sadece kısa süreli ve sınırlı bir fiyat artışıyla tepki verdi. 2022’nin enerji şokunu atlatan Avrupa artık Rus gazı olmadan yaşamayı öğrenmişti. Brejnev’in başlattığı dönem sessiz değil, kayıtsız biçimde sona erdi.

Ana analiz: çift çöküşün anatomisi

2025’te Rus enerji krizi iki paralel ama birbiriyle iç içe hat üzerinde ilerliyor. Birincisi, Gazprom’un stratejik intiharıyla sonuçlanan gaz sektöründeki finansal çöküş. İkincisi, Rus bütçesinin asıl “süt ineği” olan petrol sektörüne yönelik koordineli fiziksel ve finansal saldırı.

Gaz sektörü: finansal kara delik ve “terk edilmiş varlıklar”

Gazprom’un Avrupa pazarını kendi elleriyle yok etmesi üç sistemik sonucu beraberinde getirdi: Şirketin devasa bir finansal kara deliğe dönüşmesi, trilyonluk yatırımların değersizleşmesi ve zarar eden gaz işini ayakta tutmak için petrol gelirlerinin seferber edilmesi.

Gazprom’un çözülüşü: şampiyondan yük haline

Gazprom tarih boyunca sıradan bir şirket değil, “devlet içinde devlet”ti. Kremlin’in dış politikasının kilit aracı, Rus bütçesinin en büyük vergi kaynağıydı. En parlak dönemlerinde federal bütçe gelirlerinin yüzde 25’ine kadarını tek başına sağlıyordu. O statü artık geri dönmemek üzere kayboldu.

Rus muhasebe standartlarına (RSBU) göre, yalnızca gaz faaliyetlerini kapsayan 2024 bilançosu 1,076 trilyon ruble zarar gösterdi — günde 2,94 milyar ruble kayıp anlamına geliyor. 2023’teki 629 milyar ruble zararın ardından bu tablo, 2022 krizinin tek seferlik bir sarsıntı değil, kalıcı bir rejim değişikliği olduğunu ortaya koydu. Avrupa’nın “primli” pazarını kaybeden Gazprom’un gaz işi yapısal olarak zarar üretmeye başladı.

Yamal’daki “terk edilmiş varlıklar” sendromu

Bu zararlar buzdağının sadece görünen kısmı. Asıl yıkım, yatırım tarafında yaşanıyor. Gazprom, on yıllar boyunca Yamal yarımadasındaki dev sahaların (özellikle Bovanenkovo ve Harasavey) geliştirilmesine on milyarlarca dolar yatırdı. Bu dev altyapı, kutup koşullarında ve sadece Avrupa pazarına, sadece “Kuzey Akım” hatlarına hizmet edecek şekilde inşa edildi.

2022 Eylül’ünde Kuzey Akımlarına yapılan sabotajlar ve Avrupa’nın Rus gazını politik olarak reddetme kararıyla birlikte, bu trilyonluk yatırımlar “stranded assets” — yani “terk edilmiş varlıklar” — statüsüne düştü. Gazı tankere yükleyip başka yere göndermek mümkün değil. Doğu’ya yönlendirmek için gerekli boru hattı altyapısı yok. Kâğıt üzerinde yılda 500 milyar metreküp ihracat kapasitesine sahip görünen Gazprom’un fiili ihracat potansiyeli sıfıra yakın. Yamal’ın dev rezervleri, kelimenin tam anlamıyla tundranın altında donmuş durumda.

Yapısal tersine dönüş: Gazprom Neft’in “kanibalizasyonu”

Gazprom’un mali tabloları incelendiğinde en çarpıcı gerçek, içeriden başlayan “kanibalizasyon” süreci. Gaz departmanı RSBU’ya göre devasa zarar açıklarken, tüm grup düzeyinde IFRS (uluslararası standart) bilançosu 2024’te 1,2 trilyon ruble (yaklaşık 15 milyar dolar) net kâr gösterdi.

Bu paradoksun nedeni açık: artık gaz bölümü grubu beslemiyor, grup gaz bölümünü ayakta tutuyor. IFRS kârı, gaz satışlarından değil, yan faaliyetlerden geldi. Bir yandan “Sakhalin Energy”nin (eski Shell projesi) konsolidasyonuyla yaratılan “kâğıt üzerindeki” gelirler; asıl olarak ise petrol kolu Gazprom Neft’in kazançları bu tabloyu şekillendirdi.

Gazprom Neft 2024’te yaklaşık 500 milyar ruble net gelir elde etti. Bu gelir, zarar eden gaz projelerini finanse etmek ve operasyonel nakit açığını kapatmak için kullanılıyor. Böylece enerji devi, gaz şirketi değil, petrol gelirleriyle gaz zararlarını sübvanse eden bir “hibrit” haline geldi. Gazprom artık bir gaz şirketi olarak fiilen ölü; geçmişin mirasını sırtında taşıyan bir bağımlıya dönüştü.

Stratejik “dönüş”lerin iflası: asimetrik bağımlılık

Batı pazarındaki çöküşün ardından Moskova iki “kurtuluş hamlesi” açıkladı: Çin yönüne “Sibirya’nın Gücü-2” ve güney yönüne “gaz merkezi” (Türkiye üzerinden). Ancak 2025 sonunda her iki proje de çıkmaza girdi.

Bu tablo yeni bir gerçeği çıplak biçimde gösteriyor: Rusya’nın sözde “partnerleri”, artık Moskova ile yalnızca onun stratejik bağımsızlığını yitirdiği koşullarda işbirliği yapıyor. “Enerji süper gücü” söylemi yerini, asimetrik bağımlılık ve jeopolitik edilgenliğe bıraktı.

Çin çıkmazı: Pekin’in fiyat diktası

Yıllık 50 milyar metreküp kapasiteyle planlanan “Sibirya’nın Gücü-2” boru hattı, Kremlin’in gözünde sihirli bir kurtuluş reçetesiydi. Avrupa’yı besleyen Yamal sahalarını Çin’in büyüyen gaz talebiyle buluşturacaktı. 2022 sonrasında başka ihracat yönü kalmayan Moskova, bu projeyi stratejik çıkış kapısı olarak görüyordu.

Ancak 2025 sonuna gelindiğinde tablo tam tersine döndü: müzakereler sadece tıkanmadı, tamamen çöktü. Sebep basit ama ölümcül — Pekin’in acımasız pazarlık gücü. Çin, Rusya’nın elindeki “büyük ama satılamaz” Yamal gazının çaresizliğini çok iyi biliyor. Rusya’nın alternatif alıcısı yok. Çin’in ise LNG ithalatı hızla artıyor, Türkmenistan’dan gelen hatlar genişliyor, kendi üretimi ve yenilenebilir enerji yatırımları büyüyor.

Sonuçta Pekin hiç acele etmiyor, koşulları dikte ediyor. Rusya Ekonomi Bakanlığı verilerine göre Çin, hâlihazırda “Sibirya’nın Gücü-1” hattından aldığı gaz için diğer alıcılardan yüzde 37–40 daha az ödüyor. 2025 itibarıyla Çin’e satış fiyatı 1000 metreküp başına yaklaşık 240 dolar; diğer ülkelere satış fiyatı ise 380 dolar civarında. Yeni hat için yürütülen pazarlıklarda Çin’in, neredeyse Rusya’daki iç sübvansiyonlu fiyatlara yakın bir bedel dayattığı bildiriliyor.

Bu artık “stratejik ortaklık” değil, tek yönlü bağımlılık. Böyle bir anlaşma imzalansa bile, “Sibirya’nın Gücü-2” ne hacim (50 milyar metreküp, eski Avrupa seviyesinin üçte biri bile değil), ne de kârlılık açısından Avrupa pazarının yerini doldurabilir. Moskova “enerji süper gücü” olmaktan çıkıp, Pekin’in ucuz hammadde tedarikçisine dönüşüyor.

Türk serabı: “gaz merkezi”nin çöküşü

Ekim 2022’de açıklanan ikinci “kurtuluş rotası”, Türkiye’de bir “gaz merkezi” kurarak Rus gazını Avrupa’ya yeniden satma planıydı. Fikir baştan sorunluydu: Avrupa Birliği net biçimde, “Rus gazı hangi etiketle gelirse gelsin alınmayacak” mesajını vermişti.

Haziran 2025’e gelindiğinde Bloomberg’in haberine göre Gazprom projeyi sessizce rafa kaldırdı. Resmî gerekçeler “teknik”ti — Türkiye üzerinden Avrupa’ya aktarım kapasitesinin sınırlı olması — ve “ticari”ydi — talep yoktu. Ancak asıl neden siyasi kontrol çatışmasıydı. Ankara, projeyi konuşmaya hazırdı, ama bir şartla: merkezin işletmesi, pazarlama ve fiyatlandırma kontrolü Türkiye’ye ait olacaktı. Bu da Gazprom’u sadece hammadde sağlayıcısına indirgerdi. Moskova ise hâlâ eski imparatorluk refleksleriyle hareket ediyor, bu statü düşüşünü hazmedemiyordu.

“Türk gaz merkezi” girişiminin çöküşü, Rusya’nın eski “küçük ortakları”nın artık onun gölgesinde durmak istemediğini gösteren bir başka işaret oldu. Türkiye dahil birçok ülke Moskova’yla ilişkilerini artık eşitlik temelinde değil, güç konumundan yürütüyor.

Petrol cephesi: ikinci savaş hattı

Gaz sektörünün çöküşü büyük ölçüde Rusya’nın kendi hatalarının ürünüydü. Petrol sektörü ise — bütçenin dayanağı ve savaşın finansman kaynağı — 2025’te dışarıdan gelen koordineli bir saldırıyla sarsıldı. Bu “çift cepheli” saldırı hem fiziksel hem finansal boyutta ilerliyor.

1. Fiziksel cephe: İHA’larla stratejik bombardıman

2025 yazından itibaren Ukrayna, savaşın yeni bir evresini başlattı: uzun menzilli insansız hava araçlarıyla Rus rafinerilerine sistematik saldırılar. Bu kampanya, 2024’teki sembolik saldırılardan tamamen farklı. Artık hedef belli: ülkenin rafineri omurgası olan birincil petrol işleme üniteleri (AVT).

Ağustos 2025’te “Rosneft”in Novokuybişevsk rafinerisi (üretim kapasitesinin yüzde 80’i devre dışı kaldı) ve Ryazan rafinerisi (iki ana ünite durdu) vuruldu. Sektör uzmanlarına göre toplam rafinaj kapasitesinin yüzde 17’si kullanılamaz hale geldi. Bu, hem ihracat hem iç piyasa için yıkıcı bir darbe oldu.

Dış etkiler. Rusya yüksek kârlı petrol ürünleri — dizel, benzin, jet yakıtı — ihracatını keskin biçimde azalttı. Kpler verilerine göre, 2025 Eylül’ünde deniz yoluyla yapılan petrol ürünü ihracatı zirveye kıyasla günlük 500 bin varil düştü. Benzin ihracatı ise tarihte ilk kez sıfıra indi.

İç etkiler. Bu saldırılar ülke içinde benzeri görülmemiş bir yakıt krizini tetikledi. Benzin fiyatları rekor kırdı, toplumsal öfke patladı, yerel protestolar yayıldı. Hükûmet, iç piyasadaki çöküşü durdurmak ve toplumsal tepkiyi bastırmak için benzin ihracatını tamamen yasaklamak zorunda kaldı.

2. Finansal cephe: yaptırım kıskacı

Rafinerilere yönelik saldırılar sürerken, Batı aynı anda ikinci bir cephe açtı — finansal olanı. Ekim 2025’te ABD ve Birleşik Krallık, savaşın başlangıcından bu yana en sert adımı attı: “Rosneft” ve “Lukoil”i doğrudan hedef alan tam kapsamlı SDN (Specially Designated Nationals) yaptırımları.

Bu, dönüm noktasıydı. Daha önce Batılı ülkeler, küresel piyasalarda şok yaratmamak için dev Rus petrol şirketlerine doğrudan yaptırım uygulamaktan kaçınıyordu. Artık durum değişti: her türlü işlem yasal bir mayın tarlasına dönüştü. Hindistan, Çin ve Türkiye’deki alıcılar bile “ikincil yaptırım” riskiyle karşı karşıya kaldı.

Üstüne Avrupa Birliği, “gecikmeli bomba” etkisi yaratacak yeni kuralını devreye aldı: 21 Ocak 2026’dan itibaren, Rus ham petrolünden üretilen yakıtların — Hindistan veya Türkiye gibi üçüncü ülkelerde işlenmiş olsa bile — ithalatı tamamen yasaklanacak. Bu karar, Moskova’nın ambargoyu delmek için kullandığı en önemli arka kapıyı kapatıyor.

Böylece Rus enerji sektörüne karşı bir “kıskaç stratejisi” netleşti:
Ukrayna, Rusya’nın yüksek katma değerli ürün üretim kapasitesini fiziksel olarak yok ediyor.
Batı, aynı anda finansal ve hukuki yollarla Moskova’nın hem ham petrolünü hem türev ürünlerini satmasını engelliyor.

Gaz sektörü kendi hatalarıyla intihar ederken, petrol sektörü — devletin kalbi ve kasası — 2025’te planlı bir infaz sürecine girdi.

Küresel yeniden yapılanma: enerji güvenliğinde yeni mimari

Rusya’nın hem gönüllü hem de zorunlu olarak premium enerji pazarlarından çekilmesiyle oluşan jeopolitik boşluk, anında yeni aktörler tarafından doldurulmaya başlandı. Rus enerji sektörünün çöküşü, küresel tedarik güvenliğinde bir kriz yaratmadı; tam tersine, dünya enerji mimarisinde yapısal bir dönüşümün fitilini ateşledi. Bu süreç, yeni liderlerin ve yeni kazananların sahneye çıkmasına yol açtı.

Batının enerji devleri rekor kâr peşinde

Paradoksal biçimde, Rus rafinerilerine yönelik saldırılardan en fazla kazanç sağlayanlar Batılı enerji devleri oldu. Rusya’nın rafinaj kapasitesinin yaklaşık yüzde 17’sinin fiziki olarak devre dışı kalması, küresel pazarda dizel ve benzin arzında sıkıntı yarattı; bu da rafineri marjlarında (refining margins) sert bir sıçramaya neden oldu.

Sonuçta, Rus enerji sektörü tarihinin en ağır zararlarını yaşarken, Batılı rakipleri adeta altın çağını yaşıyor. Shell, ExxonMobil, Chevron ve TotalEnergies, 2025’in üçüncü çeyreğinde rafineri kârlarını bir önceki döneme göre toplamda yüzde 61 artırdı. ExxonMobil, bu artışı doğrudan “tedarikteki aksamalar”a bağladı — bu ifade, Rus rafinerilerine yönelik saldırıların dolaylı tanımı olarak kullanıldı. Öte yandan, piyasadaki yüksek oynaklık, Shell, BP ve TotalEnergies gibi şirketlerin ticaret birimlerine de rekor gelirler sağladı. Enerji krizinden doğan türbülans, onlar için tam anlamıyla bir mali avantaja dönüştü.

Avrupa için yeni bir tedarik üçgeni

On yıllar boyunca Rus gazına bağımlı olan Avrupa’nın enerji güvenliği, 2025 itibarıyla tamamen farklı bir yapıya kavuştu. Yeni modelin merkezinde, kıtanın kırılganlığını dirençli bir yapıya dönüştüren üç ana tedarik ayağı yer alıyor:

1. ABD (LNG): enerji garantörü

Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa enerji güvenliğinin temel direğine dönüştü. Krizi fırsata çeviren Amerikan üreticiler, sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatını hızla artırarak Atlantik enerji coğrafyasını stratejik bir arter haline getirdi. 2024 itibarıyla ABD, dünyanın en büyük LNG ihracatçısı konumuna gelirken, Avrupa bu gazın ana pazarı oldu: Amerikan LNG’sinin yüzde 53’ü (günde yaklaşık 6,3 milyar fit küp) Avrupa’ya — Türkiye dahil — gönderildi. Bu akış, 2022–2023 enerji kışının çöküşe dönüşmesini engelleyen kritik bir can damarı oldu.

2. Norveç (boru hattı gazı): kuzeyin istikrar çıpası

Norveç, Rusya’nın boşalttığı alana hızla yerleşerek Avrupa’nın boru hattı gazındaki yeni lideri oldu. Oslo yönetimi, stratejik esneklik göstererek üretimi ve ihracatı artırma kararı aldı ve böylece kıta için adeta bir enerji çıpasına dönüştü. Almanya, bir zamanlar tamamen Gazprom’a bağımlıyken, artık ithal ettiği gazın yüzde 60’tan fazlasını Norveç’ten temin ediyor.

3. Katar (LNG): uzun vadeli oyuncu

Dünyanın ikinci büyük LNG tedarikçisi Katar, 2024’te üretimini 2030’a kadar yıllık 142 milyon tona çıkaracak devasa bir genişleme planı açıkladı. Bu strateji, Rusya’nın çekilmesiyle oluşan boşluğu doldurmayı ve Katar’ın Avrupa için vazgeçilmez bir enerji ortağı haline gelmesini hedefliyor.

Azerbaycan’ın stratejik rolü ve Güney Gaz Koridoru

Bu yeni denklemde, Azerbaycan’ın ana tedarikçi olduğu Güney Gaz Koridoru (GGK) da sessiz bir devrim geçirdi. Daha önce “alternatif bir güzergâh” olarak görülen GGK, artık Avrupa’nın enerji mimarisinin kritik bir parçası haline geldi.

Brüksel’de bu hat artık açıkça “jeopolitik bir proje” ve Avrupa’nın çeşitlendirme stratejisinin “hayati direği” olarak tanımlanıyor. Temmuz 2022’de, gaz krizi zirvedeyken, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev arasında enerji alanında stratejik ortaklığa dair bir Mutabakat Zaptı imzalandı. Bu belgeyle, GGK’nın kapasitesinin iki katına çıkarılması ve Azerbaycan’dan Avrupa’ya yıllık gaz arzının 2027’ye kadar 20 milyar metreküpe yükseltilmesi taahhüt edildi.

Bu hedefler yalnızca kâğıt üzerinde kalmadı. 2024 yılında Azerbaycan, Avrupa’ya yaklaşık 13 milyar metreküp gaz ihraç etti — bu, 2021’e kıyasla yüzde 57’lik bir artış anlamına geliyor. Ancak asıl önem taşıyan sadece rakamlar değil. Rusya’nın enerjiyi bir silah olarak kullandığı bir dünyada, Azerbaycan Avrupa’ya hacimden çok daha değerli bir şey sunuyor: öngörülebilirlik. Bakü, AB için artık güvenilirlik, sözleşme disiplin ve siyasi şantajdan uzak enerji ortaklığının sembolü haline geldi.

Güney Gaz Koridoru, doğuya açılan bir yan hat olmaktan çıkıp, Avrupa’nın enerji egemenliğinin omurgası — Hazar’dan Adriyatik’e uzanan istikrar hattı — haline geldi.

Avrupa’nın enerji dengesi: yeni tedarik coğrafyası (2021–2025)

Yalnızca dört yıl içinde Avrupa’nın gaz haritası tamamen değişti. 2021 yılında Rusya, boru hattı üzerinden yaklaşık 155 milyar metreküp gaz gönderiyor; bu da Avrupa ithalatının neredeyse yüzde 40’ını oluşturuyordu. Ancak 2025’te bu rakam 18 milyar metreküpe gerileyerek pazarın sadece yüzde 5’ine denk geldi. Rusya’dan gelen LNG (yaklaşık 15 milyar metreküp) bile yaptırım tehdidi altında ve pazar payını kaybetme riskiyle karşı karşıya.

Norveç, ihracatını 120 milyar metreküpe çıkararak yüzde 35’lik pazar payıyla liderliğe oturdu. ABD, LNG sevkiyatını üç katına çıkararak 75 milyar metreküpe ulaştı ve pazarın yüzde 22’sini aldı. Azerbaycan, GGK’nın potansiyelini kullanarak ihracatını 8 milyardan 13 milyar metreküpe çıkardı ve bunu ikiye katlamaya hazırlanıyor. Cezayir, Katar ve diğer bazı ülkelerin toplam katkısı da 100 milyar metreküpü aşarak yüzde 30’luk pay oluşturdu.

AB’nin toplam gaz ithalatı ise 395 milyar metreküpten 341 milyara geriledi. Bu düşüş, enerji verimliliği programları, yenilenebilir kaynaklara geçişin hızlandırılması ve sanayi tüketiminin azaltılması gibi sistematik reformların sonucu. Avrupa artık sadece tedarikçilerini değiştirmedi — enerji bağımsızlığının mimarisini kökten yeniden inşa etti.

Siyasi çevrelere öneriler: yeni enerji düzenine stratejik uyum şart

Yeni enerji gerçekliği, tüm kilit aktörlerin stratejik yönelimini gözden geçirmesini zorunlu kılıyor. Hedef açık: Rusya’nın caydırılmasında sağlanan başarıyı kalıcı hale getirmek, Avrupa’nın enerji direncini daha da pekiştirmek ve ortaya çıkan piyasa fırsatlarını azami şekilde değerlendirmek.

AB ve ABD siyasileri için: odak kaydırılmalı

Rusya’nın gazla şantaj stratejisi artık iflas etti. Moskova’dan gelen doğalgaz, Avrupa güvenliği açısından yapısal bir tehdit olmaktan çıktı. Bugün Kremlin rejiminin en zayıf noktası artık petrol sektörü — hem mali direncin hem de askeri kapasitenin temel kaynağı. Bu nedenle, yaptırım politikaları derhal bu alana odaklanmalı.

“Petrol mengenesi” daha da sıkılmalı

Finans cephesi: Rosneft ve Lukoil gibi şirketlere yönelik bloke edici yaptırımların tam anlamıyla uygulanması sağlanmalı. Bu firmalarla işlem yapmaya devam eden üçüncü ülke bankalarına ve finansal kuruluşlara ikincil yaptırımlar getirilmelidir. Gölge filo operatörleri ve ambargoyu delmeye çalışan sigorta şirketleri üzerindeki denetim artırılmalıdır.

Düzenleyici cephe: 2026 Ocak ayında yürürlüğe girmesi planlanan önlemler beklenmeden, Rus petrolünden üretilmiş rafine ürünlerin üçüncü ülkelerden ithalatı da yasaklanmalıdır. Bu adım, yaptırımların son açık kapısını kapatacak ve Moskova’nın ihracat gelirlerine ağır darbe indirecektir.

Enerji çeşitlendirmesi kalıcı hale getirilmeli

Yeni tedarikçilerin desteklenmesi için Avrupa Yatırım Bankası (EIB) ve Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) üzerinden sürdürülebilir finansman mekanizmaları kurulmalı. Güney Gaz Koridoru’nun genişletilmesi ve LNG altyapısının Avrupa genelinde geliştirilmesi öncelik olmalı. Amaç: tedarik haritasını geri dönülmez şekilde yeniden çizmek ve kıtayı her türlü enerji şantajına karşı bağışıklıklı hale getirmek.

Devamı geliyor...

Bölgesel aktörler için öneriler (Azerbaycan dahil)

1. Stratejik “fırsat penceresi” değerlendirilmelidir

Mevcut konjonktür, eşine az rastlanır bir imkân sunuyor. Önümüzdeki üç ila beş yıl, Avrupa enerji pazarında kalıcı yer edinmek açısından belirleyici olacak. Azerbaycan başta olmak üzere bölgesel tedarikçiler, Bulgaristan, Romanya, Macaristan ve İtalya gibi ana alıcılarla uzun vadeli sözleşmeleri hızla imzalamalı. Bu, 2027’ye kadar Güney Gaz Koridoru’nun yıllık 20 milyar metreküplük kapasiteye ulaşması için gerekli mali zemini hazırlayacaktır.

2. Güvenilirlik markası güçlendirilmelidir

Azerbaycan, Brüksel’de halihazırda bir “istikrar çıpası” olarak algılanıyor. Bu olumlu imajı kalıcı hale getirmek için sözleşmelere tam uyum gösterilmeli, piyasa dalgalanmalarına hızlı yanıt verilmeli ve üretim ile altyapı planlarında tam şeffaflık sağlanmalıdır. 2025 itibarıyla öngörülebilirlik, doğalgaz kadar stratejik bir meta haline geldi.

3. Enerji ortaklığı çeşitlendirilmelidir

Doğalgaz alanındaki başarı, Avrupa’yla yeşil enerji iş birliğini derinleştirmek için bir platform olarak kullanılmalı. Özellikle Karadeniz’in altından geçecek “yeşil” elektrik kablosu gibi projelere öncelik verilmeli. Bu tür girişimler, Azerbaycan’ın fosil yakıta olan küresel talebin azalmasından sonra dahi Avrupa için stratejik bir ortak olarak önemini korumasını sağlayacaktır.

Enerji sonrası Rusya: bir dönemin sonu

2025 yılı itibarıyla, Rusya’nın ekonomi ve dış politikasının dayandığı tarihi döngü sona erdi. Bütçe gelirlerinin neredeyse yarısını sağlayan ve komşu ülkelere baskı kurma aracı olarak kullanılan enerji ihracatı, artık bir güç unsuru olmaktan çıktı. Rente dayalı model çökerken, ülke teknolojik izolasyon ve azalan gelirler eşliğinde yapısal bir dönüşüm baskısıyla karşı karşıya kaldı.

Küresel enerji piyasası, Rusya’nın kaybını sistemsel bir krize dönüşmeden tolere etti. Avrupa tedarik ağını çeşitlendirdi, ABD ve Norveç pozisyonlarını sağlamlaştırdı, Azerbaycan ise yeni enerji güvenliği mimarisinin kilit oyuncularından biri haline geldi.

Bu dönüşüm, artık kaçınılmaz stratejik gerçeği ortaya koyuyor: Rusya, küresel enerji sisteminde belirleyici aktör olmaktan çıktı. Fiyatları ve politikaları belirleyen üretici konumundan, dış aktörlerin kararlarına bağımlı ikinci sınıf bir tedarikçi konumuna geriledi. Uzun vadede bu, geçici bir düşüş değil, ülkenin yarım yüzyıldır izlediği ekonomik paradigmanın sonu anlamına geliyor.

Etiketler: