...

Bazen imparatorlukların kaderi savaşlarla ya da yaptırımlarla değil, demiryolu sessizliğiyle ölçülür. Kemerov’dan Vladivostok’a kadar uzanan hatlarda bekleyen boş trenler, bugün Rusya hakkında hükümetin yüzlerce raporundan çok daha fazlasını söylüyor. Resmî göstergelerin arkasında yapısal bir çöküş gizleniyor: cephe hattı gibi yayılmış, senkronize, geri dönülmez bir yıkım. Ekonomi fiziksel olarak hareket etmeyi bıraktığında, GSYİH rakamlarının anlamı kalmaz.

2025’e gelindiğinde, Rusya demiryolu istatistiklerinin Merkez Bankası veya Rosstat’tan çok daha doğru bir “gerçeklik barometresi” haline geldiği bir eşiğe ulaştı. Dokuz ayda demiryolu yükleme hacmi yaklaşık yüzde 7 düştü — bu, alıcısını da yönünü de bulamayan 60 milyon tonluk bir yük anlamına geliyor. Bu bir “teknik dalgalanma” değil; kömürden çeliğe, inşaattan makine üretimine kadar uzanan tüm üretim zincirini vuran sistemik bir decompress, yani üretim organizmasının çöküşü.

Rusya döngüsel bir daralma değil, sanayi çekirdeğinin büzülmesini yaşıyor — son otuz yıldır ihracat modelini besleyen o çekirdek artık içten içe çürüyor. Sorun yalnızca yaptırımlarda ya da savaşta değil; iç talebin tükenmesinde, kurumsal izolasyonda ve bölgeleri, sektörleri, sermayeyi birbirine bağlayan altyapı bağlarının çözülmesinde yatıyor.

Teşhis: hareket kabiliyetini yitiren ekonomi

Makro göstergeler kâğıt üzerinde şaşırtıcı biçimde istikrarlı görünüyor. Resmî tahminlere göre, 2025’te Rusya’nın GSYİH’sı yüzde 1,2–1,5 artacak, sanayi üretimi en fazla yüzde 0,5 daralacak, işsizlik ise rekor düzeyde düşük, yani yüzde 3 civarında kalacak. Ancak bu rakamların ardında keskin bir fiziksel durgunluk var: çimento üretimi yüzde 8,7 azaldı, çelikte düşüş yüzde 15’e ulaştı, tuğlada yüzde 13, otomotivde ise tam yüzde 42.

En kritik belirti, taşımacılık akışlarının — özellikle demiryollarında — daralması. Çünkü gerçek üretim ve ticaret düşüşü burada görünür hale geliyor. 2025’te Rusya Demiryolları’nın yükleme hacmi son yirmi yılın en düşük seviyesine indi; ekonomi taşımacılık hacmi bakımından 2003 düzeyine geri döndü.

Sorunun kökü yalnızca belirli sektörlerdeki kriz değil; ekonomi ikiye ayrılmış durumda: bütçeden beslenen “askeri-mobilizasyon Rusyası” ve talep, yatırım, sermaye erişimi kaybeden “sivil Rusya”. Demiryolu çöküşünün asıl yükünü de sivil kesim çekiyor.

Bir zamanlar “krizlere bağışık” sayılan konteyner taşımacılığı bile on yıl sonra ilk kez yüzde 4 geriledi. İnşaat malzemeleri taşımacılığı yüzde 13 düştü; çimentoda yüzde 13,8, demir-çelikte yüzde 17, tahılda ise yüzde 27. Buna karşın, demiryolu taşımacılığında ihracat payı arttı — bu, iç pazarın dış yönelim karşısında eridiğini gösteriyor.

Rusya giderek daha fazla doğuya, yani Çin’e doğru uzanan uzun rotalara bağımlı hale geliyor. İhracat iç daralmayı kısmen telafi ediyor gibi görünse de, bu bir yanılsama: hammadde ihracatı artıyor, çünkü iç sanayi çökerken başka seçenek kalmadı; verimlilikten değil, tükenişten kaynaklanıyor.

Jeoekonomik çerçeve: ulaşım, tükenen modelin aynası

Rusya’da demiryolu her zaman sadece bir lojistik aracı değil, imparatorluk ekonomisinin atardamarı, ülkenin mekânsal bütünlüğünün ve kontrol kapasitesinin sembolüydü. O damarlar artık kan pompalamıyorsa, bu yalnızca taşımacılığın değil, bölgeler, piyasalar ve sektörler arasındaki bağların da çözülmesi demektir.

2022’den itibaren Rusya, savaş bütçesiyle desteklenen otarşi rejimine geçti. Ekonomik yapı piyasa düzenlemesinden devletçi komuta ekonomisine kaydı. Bu geçişin paradoksu, tam da sivil sektörlerde “cephe hattı çöküşü” yaratması oldu. Devasa kaynaklar savunma sanayine yönlendirildi; inşaat, makine, metalurji ve enerji işleme sektörleri “yapay solunum”a bağlandı.

Taşımacılık verileri bu dönüşümün en dürüst göstergesi. Nerede sistem çökmeye başlamışsa, ilk sinyali trenler veriyor. Rusya artık “entropik ekonomi” aşamasında: her teşvik ters tepiyor. Talebi artırmak için basılan para, üretimi değil enflasyonu körüklüyor; istihdam tam ama verim düşüyor; ihracat artıyor ama katma değer azalıyor.

Yapısal analiz: raylarda ilerleyen çöküş

1. Jeopolitik boyut: yaptırımlar, iç çözülmenin katalizörü

Batı yaptırımları, özellikle enerji alanındaki kısıtlamalar, artık dışsal bir tehdit değil, Rus ekonomisinin mantığına gömülü yapısal bir sabite haline geldi. 2022’den sonra Moskova, Batı sermaye piyasaları olmadan yaşamaya alıştı ama yerine içsel büyüme kaynakları koyamadı. Finansal kapalılık, “sahte istikrar” yanılsaması yarattı — petrol ve gaz ihracatından gelen döviz akışı sürdü, ancak yatırım kanalları koptu.

Moskova, bu boşluğu Çin, Hindistan, Türkiye ve Orta Doğu ülkeleriyle ticareti artırarak kapatmaya çalıştı. Fakat bu ilişkiler temelde sömürgeci bir yapıya sahip: Rusya hammadde veriyor, tüketim malları alıyor ve sanayi dengesi hızla bozuluyor. Çin’e ihracat yüzde 13 arttı, ancak Avrupa’yla kopan ticareti dengelemeye yetmiyor. Dahası, bu ihracatın yüzde 45’i ruble ve yuan üzerinden yapılıyor, bu da döviz verimliliğini düşürüyor.

Yaptırımlar sadece tedarik zincirlerini değiştirmedi, aynı zamanda jeoekonomik bir tersine dönüş yarattı: Rusya artık sanayi gücü değil, Asya pazarlarının hammadde uydusu. 2025 verileri bunu açıkça gösteriyor: ihracatın yüzde 77’si hammadde ve enerji ürünlerinden oluşuyor; ithalatta makine ve ekipman payı yüzde 48’e fırladı.

Yani bugünün Rus ekonomisi “yaptırımlara dirençli kale” değil, klasik anlamda bağımlı bir model — hammaddede kontrolü elinde tutan ama işleme ve yenilik üretme kapasitesini kaybetmiş bir yapı.

2. Enerji ve sanayi: iç çekirdeğin yanışı

İlk bakışta enerji sektörü hâlâ “istikrar sağlayıcı” gibi duruyor. Ancak bu yalnızca yüzeydeki kabuk. Petrol üretimi yüzde 3 azaldı, rafineri faaliyetleri yüzde 10 ila 17 arasında düştü, petrol ürünü ihracatı yüzde 8 geriledi. Bu gerilemenin ardında İHA saldırılarının tahrip ettiği altyapı ve Batı teknolojileri olmadan giderilemeyen teknolojik eskime yatıyor.

Enerji dengesinde kömürün payı artıyor — küresel iklim trendlerinin tam tersi yönünde. Bu bir strateji değil, hidrokarbon arkaizmine gerileme. Rusya enerji kaynaklarını yatırımın değil, bütçe yastığının hammaddesine dönüştürüyor.

Metalurji — sermaye yoğun sektörlerin başında geliyor — tam anlamıyla çöküşte. Çelik üretimi yüzde 15, ihracat iki yılda yüzde 30 düştü. İnşaat ve makine sanayindeki talep daralması zincirleme bir etki yarattı: cevher üretimi azaldı, kok kömürü tüketimi düştü. Kısacası, üretim dikeyinin tüm katmanları iki basamak aşağı indi.

2025’te Rus sanayisi, 1998’den bu yana ilk kez “çarpan etkili durgunluk”la karşı karşıya: metalurjideki her yüzde 1’lik düşüş, makine sanayinde yüzde 2’lik, taşımacılıkta ise yüzde 1’lik kayıpla sonuçlanıyor.

3. Altyapı ve ulaştırma: “demiryolu gerçeği”

Demiryolu istatistikleri Rus ekonomisinde sahteciliğe kapalı tek metriktir. Trenler gitmiyorsa, ekonomi üretmiyor demektir.
2025’te Rus Demiryolları, bir önceki yıla kıyasla 60 milyon ton daha az yük taşıdı. Yüzde 7’lik düşüş gibi görünebilir ama fiziksel hacim açısından bu tam anlamıyla felaket. Bağımsız analistlerin hesaplamalarına göre, bu düşüş, Moskova’dan Pasifik’e uzanan 8400 kilometrelik boş vagon zincirine eşdeğer.

En büyük daralma, inşaat malzemeleri, çimento ve çelikte yaşanıyor — yani ekonomik büyümenin çarpan etkisini yaratan sektörlerde. Bu düşüş, yatırım döngüsünün çöküşü anlamına geliyor. 2021’de inşaat GSYİH’nin yüzde 6,5’ini oluşturuyordu; bugün bu pay 4,1’e kadar gerilemiş durumda.

Altyapıdaki çürüme bölgesel bir boyut da taşıyor. Kemerovo havzasında yükleme azaldı, Uzak Doğu’da arttı — ama bu üretim artışından değil, Sibirya’dan Çin’e yönelen ihracat trafiğinden kaynaklanıyor. Bu, içsel hedefi olmayan bir lojistik; kalkınmanın yerine geçen transit hareket.

İhracat koridorları — Transsibirya, BAM, doğu limanları — aşırı yük altında. İç taşımacılık yüzde 5–6 daralmış durumda. Ekonomik bir organizma olarak Rusya, kendi içinde dolaşım kabiliyetini kaybediyor.

4. Sosyoekonomik tersine dönüş: istihdam illüzyonu ve sahte büyüme

Resmî verilere göre işsizlik yüzde 3. Ancak bu bir sağlık göstergesi değil, deformasyon belirtisi. Seferberlik ekonomisinde istihdam talep üzerinden değil, iş gücünün bütçe ve savunma sektörlerine yeniden dağıtılmasıyla sağlanıyor. Bu süreçte verimlilik düşüyor, gıda dışı ürünlerde reel enflasyon yüzde 11’i aşıyor.

Milyarlarca rubleyle desteklenen konut kredisi sübvansiyonu, emlak piyasasını adeta yakıp kavurdu: konut inşaatı yüzde 5,3 azaldı, yeni projeler yüzde 16 geriledi. Devlet talebi parayla destekledi ama üretim tabanı oluşturamadı.

Sonuç, klasik bir “devlet tipi stagflasyon”: üretim artmazken nominal maaşlar ve fiyatlar birlikte yükseliyor. GSYİH “istatistiksel olarak” büyüyor, ancak reel sektör can çekişiyor.

5. Lojistik entropi: sistemsel bir gösterge

Modern ekonomi artık GSYİH ile değil, sermayenin, malların ve bilginin dolaşım hızıyla ölçülüyor. 2025 Rusyası fiziksel olarak yavaşlıyor. Ortalama taşıma mesafesi uzadı çünkü iç hatlar durdu, ihracat hatları uzadı. Bu, tipik bir çevre ekonomisi çöküşü tablosu: hareket var, ama bu merkezkaç hareket.

Doğuya giden her vagon, Rusya’nın ekonomik merkezkaçlığının sembolü haline geldi: sermaye çıkıyor, ama katma değer geri dönmüyor.

Rusya 2025: sanayi modelinin yanış senaryoları

1. Karşılaştırmalı perspektif: “post-endüstriyel dışlanmış” Rusya

Tarihsel olarak Rus ekonomisi, geç sanayi dönemi yapısına sahipti — yüksek baz sektör payı, dikey mülkiyet yapısı ve merkezî sermaye kontrolüyle. Ancak 2022’den sonra kalkınma yönü tersine döndü: sanayi temeli yenilikçiliğe evrilmedi, ham maddeye geriledi.

Bu süreç yaptırımlar veya sistem krizleri geçiren diğer ülkelerde de yaşanmıştı. İran (2012–2019), Venezuela (2014 sonrası), 1980’lerin Güney Afrika’sı, döviz kısıtlamaları dönemindeki Arjantin… Hepsi benzer bir yörünge izledi: iç pazarın mobilizasyonuyla sağlanan kısa süreli istikrar, ardından yatırım kuruması, teknolojik gerileme, hammadde ihracatının patlaması ve sanayi karmaşıklığının çöküşü.

2025 Rusyası da bu yoldan gidiyor ama bir farkla — devasa coğrafi atalet. Ülkenin büyüklüğü krizi bir süre gizleyebiliyor, ama sonuçlarını çok daha yıkıcı hale getiriyor.

İran’dan farklı olarak Rusya, kendi teknolojik çevrimini kuramadı. İthal ikamesi, ithal taklitçiliğine dönüştü: 2025 itibarıyla sanayiye giren yeni ekipmanların yüzde 67’si hâlâ ithal — çoğu Çin menşeli.

2. Ekonomik yapı: güç dikeyinden hammadde dikeyine

Rusya ekonomisi her zaman enerji devi ama sanayi cücesiydi. Şimdi bu dengesizlik doruk noktasına ulaştı.

IMF verilerine göre 2025’te madencilik ve çıkarma sektörünün GSYİH içindeki payı yüzde 23,4’e çıktı, imalat sanayinin payı ise yüzde 10,7’ye düştü. Karşılaştırma için: Çin’de bu oranlar sırasıyla yüzde 28 ve 32; Türkiye’de yüzde 18 ve 22; Güney Kore’de yüzde 3 ve 27.

Bu yalnızca rakam değil, statü kaybı. Rusya artık klasik anlamda sanayi gücü değil. Ekonomisi, üretimi değil ihracatı kontrol eden bir “hammadde devleti” modeline kaydı.

Katma değer zincirleri çökmüş durumda: metalurji ihracata çalışıyor, inşaat sübvansiyonla ayakta, makine sektörü ise tamamen askerî siparişlere bağlı. Sivil sanayi sadece yan ürün olarak varlığını sürdürüyor.

3. İç ve dış çevrim: iki farklı dünya

Dış çevrim — doğuya yönelen ihracat: kömür, petrol, gübre, metal.
İç çevrim — talebin daralması, yatırımların çekilmesi, sermayenin hammadde varlıklarına kaçışı.

Rusya’da yatırımların GSYİH’ye oranı yüzde 15,2’ye düştü — 2000’den bu yana en düşük seviye. Karşılaştırma için: Azerbaycan’da bu oran 2025’te yüzde 27,1; Kazakistan’da yüzde 29; Çin’de yüzde 41.

İç ve dış Rusya arasındaki uçurum artık sistemsel. Doğu Sibirya ve Uzak Doğu, dış ticaretle büyürken; Orta Rusya, Volga ve Ural bölgeleri durgunluk içinde. Bu, sadece coğrafi değil, ekonomik bir ayrışma — ülkenin iç bütünlüğü çözülüyor.

4. Jeopolitik izolasyon: stratejik özerklikten jeoekonomik bağımlılığa

Rusya, Batı yaptırımlarının açtığı boşluğu Asya ile stratejik yakınlaşmayla doldurmak istedi ama eşit ortaklıklar kuramadı. Çin, Rusya’yı enerji ve ucuz kaynak tedarikçisi olarak görüyor, ama ortak olarak değil. Hindistan da, ticaret artsa bile, sadece indirimli petrol alıcısı pozisyonunda kaldı.

Rusya, Asya altyapısına — limanlarına, deniz taşımacılığına, teknolojilerine — bağımlı bir “enerji vasalı”na dönüştü. Sovyet döneminin sanayi gururu olan BAM ve Transsibirya hattı bile artık “hammadde köprüsü” modunda çalışıyor.

Moskova’nın bir zamanlar dayandığı “stratejik özerklik”, yerini “jeoekonomik bağımlılığa” bıraktı — hareket alanı artık lojistik zincirleri ve döviz denetimiyle sınırlı.

5. 2026–2028 dönemine ait üç senaryo

Senaryo 1. “Kontrollü durgunluk” (olasılık %60)
Rusya hükümeti ekonomiyi idari araçlarla ayakta tutmayı sürdürecek: sübvansiyonlar, kamu ihaleleri, seferberlik projeleri. Görünürde GSYİH %1–2 artacak, ancak reel gelirler ve üretim düşmeye devam edecek. Hammadde ihracatı bir nebze dengede kalacak, fakat iç pazar tamamen donacak. Bu, “yönetilen entropi” senaryosu — devlet istikrarı, özel sektörün yok oluşu pahasına satın alıyor.

Senaryo 2. “Enerji resesyonu” (olasılık %25)
Dünya petrol fiyatlarının düşmesi ve Çin’in ithalatı kısmaya başlaması, Rusya’nın ihracat gelirlerinde sert bir çöküşe yol açacak. Ruble hızla değer kaybedecek, enflasyon %15’i aşacak, bölgesel bütçelerde temerrüt zinciri başlayacak. Ülke, 2018 İran’ına benzeyen bir tabloya sürüklenecek: ayakta kalan bir savunma sanayii, ama felç olmuş bir sivil ekonomi.

Senaryo 3. “Yumuşak yeniden yapılanma” (olasılık %15)
Kısmi bir iç kalkınma dönüşü — temkinli bir yeniden sanayileşme ve iç talep canlandırma çabası — mümkün. Ancak bunun için siyasi irade ve kurumsal reformlar gerekiyor, 2025 Rusyasında bunların işareti yok. Yaptırımlar kalkmadan bu senaryo gerçekçi görünmüyor.

6. Bölgesel yansımalar: krizin Avrasya hattındaki izdüşümü

Rusya’daki kriz, sadece yerel bir sorun değil; tüm post-Sovyet coğrafyayı sarsan yapısal bir tektonik kayma.
Rusya üzerinden geçen taşımacılık ağlarının — Kuzey-Güney hattı ve Transsibirya dahil — zayıflaması, alternatif koridorlara fırsat penceresi açıyor:

  • Orta Koridor (Azerbaycan, Hazar, Kazakistan hattı) artık gerçek bir alternatif olarak güçleniyor.
  • Trans-Afgan ve Hazar yönleri, hidrokarbon ve sanayi mallarının yeni güzergahı haline geliyor.
  • Zengezur Koridoru, istikrarsız kuzey hatlarını baypas eden stratejik bir lojistik rota olarak öne çıkıyor.

Kısacası, Rus krizi yalnızca taşımacılık hacmini azaltmıyor — Avrasya ticaretinin eksenini yeniden dağıtıyor.
Azerbaycan, Türkiye, Kazakistan ve Özbekistan; Rusya’nın nüfuzunu ve hatta “altyapısal anlamını” kaybettiği yeni bir jeoekonomik mimari inşa ediyor.

Hareket krizinden doğan fırsat: yeni Avrasya’nın doğuşu

1. Rusya entropi evresinde: sanayi çağının sonu
2025, Rusya için sadece istatistiksel bir başarısızlık değil, tarihsel bir dönüm noktası oldu. On yıllar boyunca “sanayi gücü” fikri etrafında şekillenen kimlik, artık bu gücü yeniden üretme kabiliyetini tamamen yitirdi.
Bu dönüşümün sembolü ne yaptırımlar ne savaş oldu; hareket etmeyen tren istasyonları, binlerce kilometre boyunca yük bekleyen raylar oldu. Bu sadece bir mecaz değil — sistemik krizin tam bir fotoğrafı. Bağlantılarını yitirmiş bir ekonomi, kendi kendini yenileyemez.

Paradoksal biçimde, düşen taşımacılık rakamları, tüm makro raporlardan daha dürüst bir gerçeklik göstergesi haline geldi. Sanayi Rusyası artık bir “sistem” değil, bütçeyle yaşayan izole sektörlerin toplamı.

2. Jeoekonomik yön değişimi: “kuzey rotası”nın sonu
Taşımacılıktaki çöküş, sadece iç resesyonu değil, Avrasya’nın kuzey ulaştırma ekseninin tarihsel üstünlüğünün sonunu da ilan ediyor.
Transsibirya ve BAM hatlarındaki taşımaların azalması, vagon sıkıntısı, kömür, petrol ve metal ihracatındaki düşüş, doğu limanlarının tıkanması — tüm bunlar alternatif rotalar için sistemsel bir fırsat alanı yaratıyor.

Orta ve Güney Avrasya, otuz yıl aradan sonra ilk kez kıtanın yeni arterleri olma şansını yakaladı.
Orta Koridor (Trans-Hazar Uluslararası Taşımacılık Hattı) — Azerbaycan, Gürcistan, Kazakistan ve Türkiye’nin dahil olduğu bu ağ — 2025’te transit hacmini yüzde 37 artırdı.

On yıl sonra ilk kez Hazar yönü kârlı hale geldi; Çin’den Avrupa’ya Bakü ve Kars üzerinden giden konteynerin geçiş süresi 38 günden 18 güne indi.

Bu sadece bir lojistik başarısı değil. Bu, Avrasya’nın jeoekonomik geometrisinin değişimi: Rusya transit tekelini kaybederken, Güney Kafkasya Doğu ile Batı arasında kilit bir bağlayıcı merkez haline geliyor.

3. Güney Kafkasya ve Azerbaycan: hareket stratejisi

Azerbaycan, bölgede enerji, lojistik ve sanayileşmeyi tek bir stratejik çerçeve içinde birleştirmeyi başaran tek ülke.
2025 itibarıyla ülke topraklarından geçen taşımaların yüzde 9’undan fazlası Hazar geçişli Transkaspiy hattına ait. Bakü Limanı artık Orta Koridor’un ana düğüm noktası haline geldi.

Altyapıya yapılan yatırımlar, demiryollarının modernizasyonu, Alat Limanı’nın genişletilmesi ve konteyner terminallerinin geliştirilmesi, bölge ekonomisinin yeni mantığını kuruyor: hız ve bağlantı, 21. yüzyılın yeni para birimi haline geliyor.

Rusya ivmesini kaybederken Azerbaycan onu kazanıyor — biri durağan sanayinin, diğeri ise hareketin ve modernleşmenin kutbunu temsil ediyor.
Bu ikilik, Bakü’den Semerkant’a, Ankara’dan Avaza’ya uzanan yeni bir Avrasya mimarisinin temelini atıyor.

4. Jeopolitik sonuçlar: ulaşım coğrafyası neleri değiştiriyor

Jeopolitikte ulaşım sadece bir hat değil, bir güç yapısıdır.
Rotaları kim kontrol ederse, sermaye akışını ve entegrasyon biçimlerini de o belirler.
Rusya bu kontrolü kaybettikçe, komşularına stratejik bağımlılıklar dayatma kapasitesini de kaybediyor.

Rus taşımacılığındaki kriz, şu dönüşümlerin önünü açıyor:

  • Güney Kafkasya ve Hazar üzerinden yeni bir transit yönelimi,
  • Azerbaycan–Türkiye–Orta Asya ekseninde enerji bağlantılarının hızlanması,
  • Trans-Hazar Enerji ve Taşımacılık Ortaklığı gibi yeni lojistik ve finansal ittifakların oluşumu,
  • Taşımacılık güvenliğinin artık askeri değil, ekonomik bir istikrar kategorisi haline gelmesi.

Bu süreçler, sınırlarla değil, bağlantılarla tanımlanan “post-Rusya Avrasya”sının çekirdeğini oluşturuyor.

5. Düşünce kuruluşları ve karar vericiler için öneriler

Birincisi, Rusya artık Avrasya’nın ana transit merkezi olarak görülemez.
Lojistik stratejileri Güney Kafkasya, Hazar ve Orta Asya eksenine kaydırılmalı; yeni ulaşım koridorları bu coğrafyada planlanmalı.

İkincisi, uluslararası finans kurumları ve yatırımcılar, Rusya’nın nominal makro göstergelerine değil, fiziksel hareket göstergelerine bakmalı: yük hacmi, altyapı yatırımları, lojistik bağlantı yoğunluğu. Gerçek büyüme bu göstergelerde saklı; gerisi istatistik makyajı.

Üçüncüsü, bölge ülkeleri güçlerini birleştirmeli:
Orta Koridor Lojistik Koordinasyon Merkezi’nin kurulması, gümrük ve tarife politikalarının uyumlaştırılması, çok modlu taşıma merkezlerinin geliştirilmesi...
Bu Rusya’ya bir alternatif değil; yeni Avrasya bağlantı haritası.

Dördüncüsü, özellikle Bakü, Ankara ve Astana’daki düşünce kuruluşları, ulaştırmayı teknik değil stratejik bir konu olarak ele almalı.
Akışları kontrol eden, tarihi yönlendirir.

6. Sonuç: tarihin demiryolu

Demiryolu durduğunda, mit de durur.
2025 Rusyası hareketi kaybediyor — dolayısıyla sanayi geleceğini de.
Güney Kafkasya ise hızın stratejiye dönüştüğü bir alana evriliyor.

Rus lojistiğindeki kriz, yerel bir aksaklık değil; eski Avrasya düzeninin sonunun habercisi.
Yerine doğan yenisi, çok merkezli, hareketli, enerji koridorları ve ticaret ağlarıyla örülü bir yapı — bu yeni haritanın mimarı ise Azerbaycan.

Tarihte nadiren, boş tren vagonları bir çağın değişimini simgeler.
2025 tam da o eşiktir.
Ve istatistiklerin ardındaki hareketi görebilenler, şimdiden kıtanın yeni rotasını çiziyor.

Etiketler: