...

Modern Sudan artık sadece bir iç savaş sahnesi değil. Bu ülke, postkolonyal devletin adım adım tasfiye edilip yerine yeni bir iktidar modelinin kurulduğu canlı bir laboratuvar haline geldi. Bu yeni düzende, silahlı yapılar ve ekonomik klanlar artık sadece yerel güç odakları değil, küresel politikanın bağımsız aktörleri.

Muhammed Hamdan Dagalo, nam-ı diğer Hamedti, sıradan bir savaş lordu değil. O, Afrika’da yükselen yeni iktidar modelinin sembolü: Devlet kurumlarının yerini ordu, sermaye ve diplomasi karışımı hibrit yapılar alıyor. Hamedti’nin Hızlı Destek Kuvvetleri (RSF) El-Faşir’i ele geçirdiğinde, Sudan artık klasik anlamda üniter bir devlet olmaktan çıktı. Bugün ülke, yasalarla değil, “akışlarla” yönetilen bir mozaik: altın ticareti, göç rotaları, silah trafiği ve bilgi ağları.

Bu çözülmenin ardında rastgele bir kaos değil, bilinçli bir strateji var. Sudan, istikrarsızlığın bir kaynak haline getirildiği yeni bir siyasi ekonomi modelinin laboratuvarına dönüştü. Artık iktidar toprakla değil, kaynak ve şiddet akışlarını kim kontrol ediyorsa onunla ölçülüyor.

Tarihsel çözülme: postkolonyal devletten militarize holdinge

Sudan’ı anlamak için biraz geriye gitmek gerekir. Afrika’nın en büyük ülkelerinden biri olan Sudan, dört askeri darbe, iki büyük iç savaş ve 2011’deki bölünmeyle tarih sahnesinde defalarca sarsıldı. Güney Sudan’ın ayrılmasıyla ülke, petrol gelirlerinin yüzde 75’ini kaybetti. O andan itibaren Sudan’ın yeni ekonomik can damarı altın oldu — ve bu, Hamedti’nin yükselişinin başlangıcıydı.

2000’li yıllarda Darfur’da savaş patlak verdiğinde, Hamedti’nin de dahil olduğu Arap milis grupları, bölgeyi kontrol altında tutmak için kullanılan bir araç haline geldi. Savaş sona erdiğinde bu güçler dağıtılmadı; aksine, “Hızlı Destek Kuvvetleri” adıyla yasallaştırılarak yeni bir paramiliter yapının temelini oluşturdu.

Böylece Sudan, “askeri şirketleşme” sürecine girdi. Devletin şiddet üzerindeki tekelini ordu ve özel silahlı güçler arasında paylaştıran bu model, silahlı aktörlere ekonomik özerklik sağladı. Artık komutanlar sadece savaşmıyor, aynı zamanda yönetiyor ve para kazanıyorlardı.

Hamedti, sadece bir komutan değil, bir patrondur. Al-Junaid şirketi üzerinden Cebel Amir altın madenlerini, Birleşik Arap Emirlikleri’ne uzanan ihracat hatlarını ve Hartum, Abu Dabi, N’Djamena ve Moskova’yı birbirine bağlayan gizli finansal ağları kontrol ediyor. Bu tablo, “iktidar girişimciliği” denilen yeni bir olguyu ortaya koyuyor: Silahlı yapılar birer şirket, liderleri ise savaşın CEO’su haline geliyor. Hamedti, “şiddet kapitalisti” kavramının canlı örneği — hem general, hem işadamı, hem de uluslararası güçler arasında arabulucu.

Muhammed Hamdan Dagalo (Hamedti): deve kervanından iktidar piramidinin zirvesine

Muhammed Hamdan Dagalo, ya da herkesin bildiği adıyla Hamedti, Afrika siyasetinde yeni bir dönemin sembolü haline geldi. Artık güç, seçim sandıklarındaki oy sayısıyla ya da tank sayısıyla değil, akışların — altın, insan, silah ve bilgi akışlarının — kontrolüyle ölçülüyor.

20 yüzyılda bu tür figürler “savaş ağaları” ya da “saha komutanları” olarak anılıyordu. 21. yüzyılda ise onlar çatışmaların sahipleri, şiddet şirketlerinin yöneticileri haline geldi. Hamedti, bu dönüşümün en saf hali.

1974’te Darfur bölgesinde doğan Hamedti, deve yetiştiriciliği ve kervan ticaretiyle geçinen Arap kökenli Rizeygat kabilesinin Mahria koluna mensup. Çocukluğu, devlet kurumlarının değil, kabile sadakatinin belirleyici olduğu bir dünyada geçti. Eğitimi birkaç yıllık ilkokulla sınırlıydı — ama Darfur’da bu eksiklik değil, tam tersine avantaj sayılıyordu. Burada önemli olan diploma değil; pazarlık, koruma ve intikam yeteneğiydi.

1980’lerde Mahria kabilesi Çad’dan Darfur’a göç ettiğinde, bölge zaten patlama noktasındaydı. Devlet ortadan kaybolmuş, silahlı gruplar çoğalmış, güç dengesi şiddeti örgütleyebilenlerin eline geçmişti. Hamedti önce deve tüccarıydı; ancak çok geçmeden bölgede güvenliğin ticari bir meta haline geldiğini fark etti. Bu yüzden silah ve sadakat ticaretine yöneldi.

Darfur: şiddetin laboratuvarı

2000’li yılların başında Darfur, şiddet ekonomisinin laboratuvarına dönüştü. 2003’te Fur, Zaghava ve Masalit halklarının Arap yönetimine karşı isyanı başladığında, Ömer el-Beşir rejimi, bu başkaldırıya “Cancevid” adıyla bilinen milislerle karşılık verdi. Hamedti, amcası Cuma Dagalo’nun komutasındaki bu birliklere katıldı. Kısa sürede küçük bir grubun lideriyken, onlarca birliği kontrol eden bağımsız bir komutana dönüştü.

Cancevid milislerinin vahşeti tarihe geçti — köylerin yakılması, toplu katliamlar, kadınlara yönelik sistematik tecavüzler... ABD bunu “Darfur soykırımı” olarak tanımladı, Uluslararası Ceza Mahkemesi ise Beşir ve diğer komutanlara dava açtı. Hamedti o dönem gençti, rütbesi düşüktü — bu yüzden dikkat çekmedi. İşte o tesadüf onun hayatını kurtardı. Mermilerden değil, yaptırım ve tutuklama emirlerinden kurtuldu.

Kervan tüccarından savaş CEO’suna

Hamedti hırslı, kurnaz ve son derece pragmatikti. Beşir’e karşı birkaç kez isyan etti; askerlerine maaş, rütbe ve siyasi pozisyon talep etti. Her seferinde rejim geri adım attı — çünkü Hamedti’nin sadakati pahalı ama değerliydi. Sonunda kazandı: 2013’te Beşir, Hamedti’nin milislerini resmileştirerek “Hızlı Destek Kuvvetleri”ni (HDK) kurdu. Kağıt üzerinde bu birlikler ulusal güvenlik güçlerine bağlıydı; gerçekte ise bir özel orduydu. Finansmanı altın ticaretinden, kontratlardan ve paralel ekonomiden geliyordu.

Beşir, ordunun karşısına denge unsuru çıkardığını sanıyordu. Aslında kendi içinde ikinci bir devlet yaratmıştı — istihbaratı, ekonomisi, diplomasisi ve ideolojisiyle tam teşekküllü bir paralel yapı.

HDK sadece Sudan sınırlarında kalmadı. Nuba Dağları’ndaki isyanları bastırdı, Libya sınırını korudu ve Yemen’e “ihracat misyonları” düzenledi. Binlerce Sudanlı savaşçı, Suudi Arabistan ve BAE koalisyonunun saflarında Husilere karşı savaştı. Böylece Hamedti, küresel “sözleşmeli savaş” sistemine dahil oldu. Askerleri artık bir meta, kendisi ise Arap monarşileri, Rusya ve Afrika arasındaki arabulucu haline geldi.

Altın: imparatorluğun anahtarı

Darfur’un Cebel Amir bölgesi, Sudan’ın altın kalbidir. Uzun yıllar boyunca kabile silahlı gruplarının kontrolündeydi. Hamedti, bölgeye hâkim olduktan sonra Al Junaid adlı aile şirketini kurdu — bu şirket kısa sürede Sudan’ın en büyük altın ihracatçısı oldu. Altın, Dubai ve Abu Dabi üzerinden dünya pazarlarına “temizlenmiş” şekilde ulaştırılıyor.

IMF’ye göre Sudan yılda yaklaşık 90 ton altın çıkarıyor, ancak bunun yalnızca üçte biri resmi olarak kaydediliyor. Geri kalanı “gri kanallardan” çıkıyor — çoğu Hamedti’ye bağlı yapılar üzerinden. Bu gelirler, HDK ordusunun maaşlarını, insansız hava araçlarını, televizyon kanallarını, STK’ları ve medya ağlarını finanse ediyor. Hamedti, paranın güce, gücün ise yeni bir sermayeye dönüştüğü kapalı bir ekonomik sistem inşa etti.

Küresel bağlantılar ve yeni tür liderlik

Hamedti’nin dış ilişkileri siyasi ustalığının zirvesidir. BAE ile stratejik ittifakı var: Abu Dabi, hem altının alıcısı hem de finans kaynağı. Emirlik şirketleri, Çad sınırında lojistik merkezler kurdu; yakıt, mühimmat ve erzak buradan akıyor. Suudi Arabistan’la ilişkileri daha ticari: Krallık paralı askerler için ödeme yapıyor ama iç işlere karışmıyor.

Rusya ile ilişkiler ise çok daha derin: Wagner grubu aracılığıyla eğitim, silah ve altın ticareti sağlandı. Karşılığında Moskova, Kızıldeniz’deki deniz üssü planlarına destek buldu. Hamedti, 2022 Şubat’ında Moskova’yı ziyaret etti — tam da Rusya’nın Ukrayna’ya saldırdığı gün. Tesadüf değil: O her zaman dünya krizlerinin merkezinde yer alıyor.

2019’da halk ayaklanması Beşir’i devirdiğinde, Hamedti generallerden Abdülfettah el-Burhan’la birlikte hareket etti. Devrimi sahiplendi, diktatörü devirdi, halk tarafından “yeni kahraman” ilan edildi. Ama birkaç ay sonra Hartum’daki göstericiler HDK tarafından kurşun yağmuruna tutuldu — yüzlerce ölü, kayıp, tecavüz. Hamedti, gücün temelinin korku olduğunu bir kez daha kanıtladı.

2021’de sivil hükümet devrildikten sonra Sudan ikiye bölündü: doğu Burhan’ın, batı Hamedti’nin kontrolündeydi. Biri bürokratik devletin başı, diğeri askeri-kapitalist imparatorluğun lideri oldu. Artık Sudan’da savaş, toprak için değil, ticaret yolları ve madenler için yürütülüyor. HDK, dronlardan PR ajanslarına kadar her aracı kullanan bir holding gibi hareket ediyor.

Hamedti: savaşın CEO’su

Hamedti sadece bir silah taşıyan adam değil. O, Afrika’da yeni bir iktidar tipinin prototipi: asker, işadamı, diplomat ve medya mimarı bir arada. Savaşın CEO’su. Görevi, kaosun içinde ayakta kalmak ve kaosu paraya çevirmek. Uluslararası tanınırlığa ihtiyacı yok; onun parası IMF doları değil, altın, insan ve korku.

O, yaptırımlara karşı dayanıklı, merkezsiz, hareketli bir ağ kurdu. Bu ağ, yıkılmış devletlerin üzerinde bile iktidarı yeniden üretebiliyor. Afrika siyasi tarihinde Hamedti, “yıkımın rasyonelleştirildiği” yeni barbarlığın simgesi olarak anılacak: Anarşinin değil, birikimin aracı olan yıkımın.

Muhammed Hamdan Dagalo, kıtanın geçiş döneminin portresidir. Göçebe, paralı asker ve milyarder özelliklerini aynı bedende taşıyor. O, sömürge sonrası düzenin çöküşünden doğan ve devletin artık merkez değil, özel askeri ağların kılıfı olduğu yeni bir çağın mimarı. Bugün Sudan, Afrika’nın yarınına ayna tutuyor: özel orduların, kaynak imparatorluklarının ve hibrit elitlerin kıtası. Sınırlar, sadece kumda çizilmiş çizgilerden ibaret.

Hamedti ne reformcu ne de ideolog. O, hayatta kalmanın mühendisidir. Elinde altın, silah ve insan olduğu sürece Sudan, bir devlet değil, şiddet döngüsünün ticarete dönüştüğü bir sahne olarak kalacak.

Paramiliter ekonomi ve dış aktörler: Sudan’ın jeoekonomik düğümü

Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) ile düzenli ordu arasındaki savaş, sadece iktidar mücadelesi değil. Bu, iki farklı ekonomik modelin çarpışması. Ordu, devlet bütçesi, askeri bürokrasi ve kamuya bağlı şirketler ağı gibi klasik kurumlara dayanıyor. HDK ise altın, lojistik hatları ve göç akışları üzerinde kurulu hibrit bir ekonomiye.

2023–2025 döneminde Sudan, Afrika’da “gölge küreselleşme” zincirinin ana halkası haline geldi. Burada altın, yaptırımları ve jeopolitik baskıları aşmanın aracına dönüştü. IMF verilerine göre, 2021–2024 arasında Sudan’ın altın ihracatı yüzde 45 arttı; ancak devletin resmi gelirleri neredeyse sabit kaldı. Fark, “kayıp altın” — yani HDK ve dış ortaklarının kontrol ettiği kayıt dışı kanallara akan servet.

Altının rotası: Hartum’dan Dubai’ye

Bu sistemin en büyük kazananı Birleşik Arap Emirlikleri. Dubai merkezli ticaret şirketleri üzerinden Sudan, Çad ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nden gelen “gri altın” yasallaştırılıyor. Emirlikler burada çifte rol oynuyor: bir yandan BM’nin insani misyonlarını finanse ediyor, diğer yandan HDK ile bağlantılı yapılara araç, insansız hava aracı ve yakıt sağlıyor.

Rusya ve Wagner Grubu da Sudan ekonomisinin militarizasyonunda rol aldı. Formül basit: güvenlik karşılığında kaynak. Sudan artık yalnızca altın değil, aynı zamanda Kızıldeniz’deki jeopolitik nüfuz için bir üs. Moskova, Port Sudan’da deniz üssü planlarını ilerletirken, karşılığında HDK’ye askeri eğitim ve ekipman desteği sağladı.

Bugün Sudan, iç krizin ötesinde bir jeoekonomik arayüz. Arap monarşileri, Rusya, Batı ve Afrika’nın bölgesel güçleri burada kesişiyor. Her biri Sudan’ı başka bir şey olarak görüyor: kimine göre hammadde kaynağı, kimine göre sıçrama tahtası, kimine göre göç dalgalarına karşı tampon.

Sudan artık sadece bir iç savaş vakası değil; devlet çözülmesinin siyasal ekonomisi üzerine yazılmış canlı bir ders kitabı. İktidar dikeyinden geriye, birbirinden bağımsız, kendi “akışlarını” yöneten kümeler kaldı: altın, yakıt, sınır ticareti, işgücü göçü, bilgi ve “güvenlik hizmeti” olarak şiddet. HDK’nin El-Faşir’i ele geçirmesi, bu dönüşümün geri dönülmez olduğunu ilan etti: Artık belirleyici olan hukuki egemenlik değil, akışları paraya çevirme becerisi.

Sudan bu yönüyle “Afrika’nın istisnası” değil, 21. yüzyılın trendlerinin özeti: klasik kurumlar çökerken, şiddet girişimciliği ağlarının yükselişi.

Altın yakıt, lojistik strateji, şiddet hizmet

Bugünün Sudan’ı üçlü bir sacayağı üzerinde duruyor: altın — lojistik — şiddet.
Altın, çatışmanın evrensel para birimi. Kolay taşınabilir, kolay rafine edilir, gri piyasalarda kolay aklanır. Gerçek üretimle resmi istatistik arasındaki fark, doğrudan silah alımlarına, paralı askerlere ve siyasi anlaşmalara aktarılan süper kâra dönüşür.

Lojistik, sadece metali değil, yakıtı, insansız sistemlerin parçalarını, “çift kullanımlı” ürünleri taşır. Şiddet ise güvenlik hizmetine dönüşür: konvoy koruması, yardım sevkiyatlarının “güvenli geçişi”, pazar ve depo kontrolü. Bunların hepsi “güvenlik komisyonları” ve gizli tarifelerle paraya çevrilir.

HDK’nin avantajı, bu modelin yüksek anti-kırılganlığı. Yaptırımlar ve diplomatik baskılar bile nakit akışlarını kesmeye yetmiyor; sınır ötesi ağlar ordudan çok daha hızlı uyum sağlıyor. Bu yüzden HDK kısa ateşkesleri tehdit olarak görüyor — çünkü her duraklama, gelir akışının kesilmesi demek.

El-Faşir sonrası savaş coğrafyası

El-Faşir’in düşüşü iki büyük sonucu beraberinde getirdi. Birincisi, lojistik: Nil’in batısındaki ordu ikmal hatları çöktü, inisiyatif HDK’nin eline geçti. Çad’a ve kuzeybatıdaki hava üslerine giden yollar artık onların kontrolünde. İkincisi, demografik ve insani: kitlesel göç, yağmalama, kent kaynaklarının gayriresmî “millileştirilmesi”. Bu bir işgal değil, “kale etkisi”: düzen, korku, kıtlık ve temel ihtiyaçlara erişim bağımlılığıyla sürdürülüyor.

Ordu, ağır silah üstünlüğüne rağmen, doğu cephesini korumak ve Port Sudan hattını açık tutmak için ülkeyi ikiye bölünmüş halde tutmak zorunda. Görünürdeki dron saldırıları ve baskınlar, aslında depolar ve yollar üzerindeki ekonomik savaşın uzantısı.

İnsani sistemin çöküşü: kıtlık üzerinden kâr

Sudan’daki insani kriz, ölçek olarak dünyanın en büyüğü. Milyonlarca insan yerinden edilmiş durumda; yardım akışı kesilmiş, altyapı çökmüş. Bu durum yeni bir “felaket ekonomisi” yaratıyor. Yardım koridorları ve depolar üzerindeki kontrol, yarı yasadışı güçlerin elinde devasa bir pazara dönüştü. Konvoy koruma ücretleri, zorla el koymalar, yeniden satışlar — hepsi savaş ekonomisinin parçası. Erişim azaldıkça maliyet artıyor, marjlar genişliyor. Böylece savaş, kendi eksikliği üzerinden yeniden üretiliyor: kıtlık kâr getiriyor, kâr savaşın devamını besliyor.

Kısa süreli “insani ateşkesler” neden sonuç vermiyor sorusunun yanıtı da burada gizli. Bu pencereler geçici olarak nefes aldırıyor, ama temel teşvik yapısını değiştirmiyor. Çünkü kalıcı bir barış, bu karanlık sermaye döngüsünün sonu demek — ve savaşın bugünkü sahipleri için bu, en büyük risk.

Müzakere formatları ve sınırları

Klasik diplomatik yöntemler — güçlerin ayrıştırılması, çerçeve anlaşmalar, af paketleri — Sudan’daki savaşın doğasına çarpıp parçalanıyor. Çünkü bu çatışmayı sadece siyasi pozisyonlar değil, savaşın finansal altyapısı ayakta tutuyor. Bu düzende uluslararası yardımların, bütçe desteklerinin ve yaptırım kaldırma vaatlerinin karşısında nakit ödeme ve gayriresmî garanti mekanizmaları çok daha hızlı, koşulsuz ve etkili işliyor. Bu nedenle Körfez ülkeleri arabuluculuğuna dair gerilim, “tarafsız” müzakere platformları üzerindeki tartışmalar ve Kızıldeniz’in geleceğine dair rekabet kızışıyor.

En büyük kusur, güvenlik ve ekonomiyi birbirinden kopuk ele almakta. Ateşkes anlaşmaları, altın ticaretinin ve insani koridorların parasal mantığına dokunmadığı sürece, daha imzalanmadan aşınmaya mahkûm kalıyor.

2025–2027 senaryoları: dört olası rota

1. Paramiliter rejimin taşlaşması.
HDK batıdaki bölgeleri ve altın madenlerini elinde tutar, kapalı ekonomik düzenler kurar. Şehirlerde yardım, para karşılığı satılan bir hizmete dönüşür. Bu senaryonun olasılığı yüksek; çünkü altın ticaretine yönelik dış baskı hâlâ dağınık.

2. Ordunun askeri “reconquista”sı.
Hava üstünlüğüyle ve HDK içi bölünmelerle ordu bazı bölgeleri geri alabilir. Ancak bunun bedeli halk için yıkıcı olur. Paramiliter ekonominin rantı, her yerel ateşkesi sabote eden yeni bir teşvik mekanizması olarak kalır.

3. Balkanlaşma ve fiili federasyon.
Enerji, gıda ve lojistik gibi sektörlerde yerel anlaşmalarla yürüyen bir mozaik yapı. Ancak ortak bir siyasi merkez yok. En büyük risk, savaş bölgelerinden gelen ihracatın suçlardan bağımsız biçimde “yasallaşması”.

4. Büyük anlaşma.
Şehirlerin aşamalı olarak silahsızlandırılması, uluslararası gözetim, altın köken sertifikasyonu, gelir için escrow kanalları, ağır suçlarda komutanlara bireysel sorumluluk. Zor, yavaş ve popüler değil ama savaşı yeniden üretmekten durdurmak için tek gerçekçi yol.

Hukuk ve finansal izleme: çift hatlı adalet

Bir yanda savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve kitlesel şiddet eylemleri; diğer yanda bunları finanse eden altın ağlarının izini sürmek. “Gri altın”ı yasallaştıran ticaret ve rafineri merkezlerine dış denetim olmadan, adalet sembolik kalır. Hedefli yaptırımlar, hesap dondurmalar ve işlem yasakları, ülkelere değil, belirli şirketlere, hatlara ve sevkiyatlara uygulanmalı.

İnsani koridorlar ayrı bir düğüm noktası. Depo erişimi, konvoy hareketliliğinin telemetrisi, dış gözlem ve sigorta mekanizmaları birlikte çalışmadıkça koridorlar sömürü aracına dönüşüyor. Bir emirle kapanabiliyorsa, o koridor “rehin alınabilir” demektir. Ancak bağımsız izleme ve finansal garantilerle desteklenirse, kapatmanın maliyeti katlanarak artar.

Bölgesel güvenlik: Kızıldeniz, Sahel, Doğu Afrika

Sudan üç coğrafi gerilim hattının kesişiminde duruyor.
Kızıldeniz’de: limanlar ve potansiyel üsler üzerindeki rekabet yatırımcıları “sigortalanabilir istikrar” arayışına itiyor.
Sahel’de: Darfur, Afrika kıtası içi taşımacılık, ticaret ve paralı asker ağlarının hem kaynağı hem de geçiş noktası.
Doğuda: Mısır, Güney Sudan ve Uganda’ya uzanan mülteci akışları, yeni yasadışı lojistik pazarlarını ve “koruma hizmeti” sektörlerini büyütüyor. Altın ticareti ve insani rotalar etrafında bir “şeffaflık tamponu” kurulmadıkça, bölge uzun ömürlü bir yeraltı ekonomisine dönüşecek.

Çıkış mimarisi: asgari gereklilik seti

Altının köken sertifikasyonu.
“Çatışma altını 2.0” rejimi: maden kayıtları, dış denetimli rotalar, rafineri ve ticaret merkezlerinde tam şeffaflık. Kural basit: şeffaf olmayan ticaret, piyasaya giremez.

Finansal koridorlar.
Yasal ihracat gelirleri için escrow hesapları. Bu hesaplardan zorunlu pay, insani yardım ve altyapı fonlarına aktarılmalı. Tedarikçi ödemeleri yalnızca izleme koşullarına uyulduğunda yapılmalı.

Kentsel anlaşmalar.
Riskli şehirlerde su, elektrik ve sağlık hizmetleri dış gözetim altına alınmalı. Hafif suçlara kısmi af, ancak silahsızlanma ve karma devriyelerde görev şartıyla. Ağır suçlar af dışında kalmalı.

Güvenlik sektörü reformu.
Sınırlı sayıda HDK unsurunun uluslararası denetimli karma yapılara entegrasyonu. Aynı anda komutanlar hakkında bireysel sorumluluk süreci yürümeli; aksi halde bu sadece kozmetik olur.

Dış aktörlerin rolleri: rekabetten koşullu işbirliğine

Körfez ülkeleri, altın akışlarını ya gri meşruiyetle sürdürme ya da uyum standartlarını sertleştirme gücüne sahip. Onların sigortalanabilir deniz rotaları arayışı, istikrarla örtüşüyor.
Batı ve uluslararası finans kurumları, insani bütçeleri destekleyebilir ama kontrol mekanizması olmadan bu, savaşı sübvanse etmek anlamına gelir.
Afrika Birliği ve bölgesel yapılar, sınır ötesi veri paylaşımı ve dijital yük takibinde etkili olabilir.
Medya ve insan hakları ağları ise gizliliğin “primini” düşürerek şeffaflığı teşvik eder.

Sudan’ın çöküş eğrisini tersine çevirmek, savaş ekonomisinin teşviklerini değiştirmekten geçiyor. Sadece politik anlaşmalara dayalı çözümler, gri altın ve insani rant akışları içinde erir. Gerçekçi pencere, üçlü bir kombinasyondur: altın sertifikasyonu, izlemeli finansal koridorlar ve şehir merkezli siyasi entegrasyon. Bu hızlı bir barış değil; ama yeniden devlet kurmanın asgari dayanıklılığı.

Küresel kırılganlığın aynası olarak Sudan

Sudan, klasik devlet yapısının, ekonomik zincirler kamusal kuralların dışına çıktığında, ne kadar hızla “şiddet piyasasına” dönüştüğünü gösteriyor. Kazanan, kurumları elinde tutan değil; akışları yöneten, kıtlığı rant haline getiren. Bu yüzden istikrar araçları yukarıdan değil, akışların kendisi boyunca inşa edilmeli: sertifikasyon, denetim, sigorta ve izleme.
Bu, romantik diplomasi değil; uzun, teknik ve sıkıcı bir zanaat. Ama tam da bu zanaat, Sudan’ı yeniden bir devlet haline getirebilecek tek gerçek yol.

Etiketler: