...

28 Eylül 2025’in ilk dakikalarından itibaren dünya siyasetinde yeni bir sayfa açıldı. BM Güvenlik Konseyi’nin 2231 sayılı kararı uyarınca işletilen “snapback” mekanizması devreye girdi ve daha önce askıya alınmış yaptırımlar olduğu gibi geri döndü. Bu, artık yalnızca ABD ve AB’nin tek taraflı baskılarının değil, tüm BM üyesi devletler için bağlayıcı olan küresel yaptırımların geçerli olduğu anlamına geliyor. Silah ambargosundan nükleer ve füze faaliyetlerine, vize yasaklarından mal varlığı dondurmalarına kadar geniş bir yelpazeyi kapsayan yasaklar hukuken yürürlüğe girdi.

Bu kararın zeminini, 28 Ağustos’ta İngiltere, Fransa ve Almanya’nın başlattığı 30 günlük prosedür oluşturdu. Gerekçe açıktı: Tahran, 2015 nükleer anlaşmasındaki taahhütlerini yerine getirmiyor ve UAEA’ya tam erişim sağlamayı reddediyordu. Rusya ve Çin’in 6 aylık erteleme talebi ise 26 Eylül’de yapılan oylamada başarısız oldu. Dört ülke “evet” derken, dokuz “hayır”, iki ülke de çekimser oy kullandı. Sonuçta 28 Eylül itibarıyla yaptırımlar resmen geri döndü.

Veto yok, geri dönüş otomatik
“Snapback” mekanizması öyle kurgulanmıştı ki, veto imkanı yoktu. Eğer belirlenen süre içinde BM Güvenlik Konseyi aksi yönde karar almazsa, eski yaptırımlar otomatik olarak yürürlüğe giriyordu. İşte şimdi olan tam da bu. Bu andan itibaren İran’la yapılacak her türlü anlaşma, 1737, 1747, 1803, 1835 ve 1929 sayılı kararların kapsadığı alanlarda BM üyesi ülkeler tarafından engellenmek zorunda.

Süreç nasıl buraya geldi?
2015’te imzalanan Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) ve onu destekleyen 2231 sayılı karar, İran üzerindeki yaptırımları askıya almış, ama emniyet supabı olarak “snapback” mekanizmasını bırakmıştı. 2018’de Washington anlaşmadan çekildi ve tek taraflı yaptırımlarını geri getirdi. 2020’de ABD tek başına “snapback”i işletmeye kalktı, ancak diğer ülkeler “anlaşmadan çıkan bir ülke bu hakkı kullanamaz” diyerek buna set çekti.

2023’te füze ve SİHA sınırlamaları sona erdi ama Avrupa bunları kendi düzeyinde sürdürdü. 2024–2025 boyunca UAEA, İran’ın yüzde 60’a kadar zenginleştirilmiş uranyum stoklarının arttığını, şeffaflığın ise azaldığını rapor etti. Haziran 2025’te ABD ve İsrail’in nükleer tesislere yönelik saldırılarının ardından denetçiler sahadan büyük ölçüde çıkarıldı.

BM Genel Kurulu marjında E3 ülkeleri Tahran’a bir teklifte bulundu: UAEA’ya erişim ve ABD ile müzakerelerin yeniden başlaması karşılığında 6 aylık erteleme. Ancak İran bunu reddetti. 26 Eylül’de Güvenlik Konseyi de erteleme tasarısını düşürdü. Sonuç: 28 Eylül’de mekanizma işletildi.

Uran tablosu alarm veriyor
UAEA’nın gizli raporuna göre 13 Haziran itibarıyla İran’ın yüzde 60 zenginlikte 440,9 kilo uranyumu vardı. Bu miktar, mayısa göre 32,3 kilo artış demek. Askeri seviyeye çok yakın olan bu tablo, denetimlerin kısıtlanmasıyla birleşince uluslararası toplumda ciddi kaygı uyandırdı. Haziran saldırılarından sonra haftalarca veri akışı tamamen kesildi.

Hukukun sopası: ABD ve BM yaptırımları İran’ı kıskaca aldı

ABD yazdan itibaren düğmeye bastı
Washington, daha eylül gelmeden topyekûn baskıya yönelmişti. Temmuzda 2018’den bu yana en kapsamlı “nokta atışı” yaptırım paketi açıklandı. İran’ın petrol satış ağını ve finans kanallarını hedef alan bu paketle birlikte denizcilik sektörüne yeni kılavuzlar, kara para aklama şemaları hakkında da uyarılar yayımlandı. Artık herhangi bir ülke, şirket ya da liman yalnızca ABD’nin “ikincil yaptırımlarıyla” değil, BM’nin bağlayıcı kurallarıyla da karşı karşıya.

Nükleer program: Haziran savaşından eylüldeki karara
Haziranda İsrail ve ABD’nin Fordo, Natanz ve diğer merkezlere düzenlediği hava saldırıları, uydu görüntülerine göre yer altı tesislerine “çok ciddi” hasar verdi. Ancak istihbarat raporları “potansiyel tamamen yok edilmedi, sadece aylarca geriye atıldı” tespitini yapıyor. En büyük belirsizlik: yüksek derecede zenginleştirilmiş uranyum stoklarının akıbeti. İran, saldırıların ardından UAEA denetçilerine kapıları büyük ölçüde kapattı. Bu nedenle E3 ülkeleri, erteleme için “denetime tam erişim” şartını öne sürdü.

UAEA verilerine göre 13 Haziran itibarıyla İran’ın yüzde 60 oranında zenginleştirilmiş 440,9 kilo uranyumu bulunuyordu. Bu miktar, silah seviyesine çıkarıldığında birkaç nükleer başlık üretmeye yetebilecek malzeme. Haziran savaşından sonra doğrulama penceresi neredeyse tamamen kapandı. İşte bu yüzden Avrupalı üçlü, “denetim yoksa snapback var” dedi.

BM’nin kara listesi: iş dünyasının önündeki engeller
Artık şirketler için tablo bir uyum kontrol listesi gibi:

  • İran’a ağır silah, parça ya da hizmet satmak yasak.
  • Uranyum zenginleştirme, yeniden işleme, santrifüj Ar-Ge’si, ağır su projeleri yasak.
  • Balistik füze teknolojisi sağlamak yasak.
  • Yasak kapsamındaki ticareti finanse etmek, sigortalamak ya da taşımak yasak.
  • Gıda, ilaç ve insani yardım muaf; ama her adımın belgelendirilmesi ve gerekirse 1737 Komitesi’ne sunulması şart.

ABD ve E3 ülkeleri kendi yaptırım paketlerini de koruyup genişletti. Yani İran artık “çifte kilit” altında: hem küresel (BM) hem bölgesel (ABD/AB/İngiltere) baskı.

Petrol ve fiyatlar: Çin faktörü
Fiziksel akış Çin’e muhtemelen sürecek. Pekin on yılı aşkın süredir “tampon mekanizmaları” geliştiriyor, üstelik indirimli İran petrolü bağımsız rafineriler için altın fırsat. Ancak riskler ve maliyetler artıyor: liman denetimleri sıkılaşıyor, sigorta primleri yükseliyor, yaşlı tankerlerin bir kısmı devre dışı kalıyor. Bu tablo, aynı hacimde satış sürse bile Tahran’ın kasasına giren paranın azalması demek.

Büyük çaplı düşüşler ancak Pekin’in siyasi irade gösterip Asya’nın kilit limanlarını sıkı denetime almasıyla mümkün. Şimdilik piyasa navlun fiyatlarının artışı ve rotaların uzamasıyla tepki veriyor.

Hukuki mekanizma: neden “blokaj” imkansızdı?
2015’te kabul edilen 2231 sayılı karar, baştan bir “sigorta” maddesiyle yazılmıştı: Taraflardan biri İran’ın anlaşmayı ihlal ettiğini belgelediğinde 30 günlük geri sayım başlıyordu. Bu sürede BM Güvenlik Konseyi aksi yönde karar almazsa –ve bu karar veto edilmezse– yaptırımlar kendiliğinden geri dönüyordu. İşte 2025 sonbaharında tam da bu yaşandı. Rusya-Çin erteleme önerisi destek bulmadı, süreç kendi kendine işletildi.

“Snapback”in özelliği burada: tek tek vetoları boşa çıkarıyor. Bu, adeta “sessiz onay” mekanizması; uzlaşı yoksa eski kurallar geri geliyor.

Hangi yasaklar, hangi muafiyetler?
1737’den 1929’a kadar uzanan eski kararlar diriltildi. Uranyum zenginleştirme ve ağır su araştırmalarına sıfır tolerans, ağır silah ve balistik füze teknolojilerine tam ambargo. Vizeler iptal, mal varlıkları donduruldu. 1737 Komitesi ve denetçi uzmanlar yeniden sahada.

Tek yenilik, 2022’de kabul edilen 2664 sayılı kararın insani muafiyet maddesi: gıda, ilaç ve insani yardımların yaptırımlardan muaf tutulması.

Neden şimdi?
Asıl sebep, İran’ın nükleer programındaki tablo. Haziran 2025 itibarıyla elinde yüzde 60 seviyesinde 440 kilonun üzerinde uranyum vardı. Haziran saldırılarından sonra UAEA’nın erişimi kısıtlandı, stokların nerede ve ne kadar olduğu meçhul hale geldi. Avrupalı üçlü, bu “kara deliği” görmezden gelemedi ve erteleme yerine süreci devreye soktu.

İç cephe: ekonomi ve siyaset

Ekonomi stagflasyon kıskacında
İran ekonomisi giderek derinleşen bir stagflasyon döngüsüne sürükleniyor. Serbest piyasada riyal çoktan dolar başına bir milyon eşiğini geçti. Yıllık enflasyon yüzde 40’ın üzerinde seyrediyor. 2025 için büyüme tahminleri neredeyse sıfırda: IMF öngörüleri yüzde 0,3 civarında ama negatife düşme riski de yüksek.

Siyasi elit bölünmüş durumda
Tahran’daki karar vericiler ikiye ayrılmış görünüyor. Bir kanat “sert hat” ve tam bağımsız kurs ısrarında, diğer kanat ise taktiksel bir yumuşamadan yana. Sokaklarda ise tansiyon artıyor: fiyatlar yükseliyor, gelirler eriyor, toplumsal beklentiler kararıyor. Buna rağmen yönetim, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması’ndan (NPT) çıkmayı düşünmediklerini vurguluyor. Mesaj açık: “uranyum kaldıraçı” bir silah değil, pazarlık kozu.

Diplomasi kapanmadı
Batı başkentleri her ne kadar sert çizgiyi dayatsa da müzakere kapısını tamamen kapatmış değil. Tahran UAEA’ya erişim verir, yüksek zenginleştirmeyi dondurursa, kısmi yaptırım hafifletmesi konuşulabilir. “Snapback” mantığı da bu: yaptırımlar otomatik geri dönüyor, ama yine otomatik olarak yeni bir Güvenlik Konseyi kararıyla kaldırılabiliyor.

Uygulamanın mimarları

  • 1737 Komitesi ve uzman paneli: ihlalleri izleyecek, kara listeleri güncelleyecek, yeni kaçakçılık şemalarını raporlayacak.
  • ABD, AB ve İngiltere: BM hattını kendi yaptırım paketleriyle senkronize edip kara listeleri düzenli olarak genişletecek.
  • Çin: asıl saha hakemi. Liman ve sigorta politikaları, yaptırımların İran ihracatını ne kadar deleceğini belirleyecek.

Görünmeyen etkiler
Yaptırımlar sadece ticaret yollarını değil, finansal altyapıyı da yeniden şekillendiriyor. Bankalar yeni kredi sözleşmelerine “yaptırım maddeleri” koyuyor, sigorta şirketleri poliçelere ek koşullar getiriyor. Hatta şirketlerin finans dışı raporlarında bile İran’la iş riskleri ayrı başlık haline geliyor. Artık görmezden gelmenin maliyeti, uyum sağlamaktan daha ağır.

Önümüzdeki yılın senaryoları

  • Taktiksel yumuşama: İran denetçileri kabul eder, zenginleştirmeyi durdurur ve kısa bir nefes alır. Orta ihtimal.
  • Uzun lojistik savaş: sevkiyatlar devam eder ama indirimler artar, gelirler düşer, enflasyon yüksek kalır. Yüksek ihtimal.
  • Büyük anlaşma: İran derin doğrulamayı kabul eder, BM yaptırımların bir kısmını kaldırır. Düşük ama sıfır değil.

Sonuç
“Snapback”, 2010’lardaki döneme dönüş değil; hukukun lojistikle çarpıştığı yeni bir evre. Bu artık bir balyoz değil, ağır bir pres. Bankaları, gemileri, limanları, alıcıları ve en sonunda İran’ın iç ekonomisini sıkıştırıyor. Tahran’ın geliştirdiği kaçış mekanizmaları var, ama küresel yaptırım sistemi de çok daha ince ayarlı hale geldi. Diplomatik pencere açık, fakat o pencereden uzak durmanın bedeli her geçen ay ağırlaşıyor.

Etiketler: