...

21 yüzyılın başında Batı, kendi kurduğu düzenin zaferini ilan etti. Liberal demokrasi artık sadece bir ideoloji değil, alternatifsiz bir sistem olarak kutsandı. Ancak son on yılın gelişmeleri, bu düzenin göründüğü kadar sağlam olmadığını gözler önüne serdi. Dünya, kuralların işlemediği, cephelerin görünmez olduğu yeni bir mücadele çağına adım attı. Artık güvenlik, sadece askerî güç ya da sınır koruması meselesi değil — verilerde, algoritmalarda, siber saldırılarda ve bilgi manipülasyonunda gizli. Kendini dokunulmaz sanan Avrupa, aslında en kırılgan cepheye sahip olduğunu geç fark etti.

Huzurun Paradoksu: Güvenlik Bir Arka Plan Olduğunda, Strateji Olmaktan Çıkar

Avrupa güvenliğinin temel krizi, ne tanklarla başladı, ne de bombalarla. Asıl çöküş, algı düzeyinde yaşandı. Soğuk Savaş'ın bitişi ve Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla birlikte, Batı dünyası artık büyük çaplı stratejik tehditlerin tarihe karıştığını düşündü. Bu rehavetin sembolü, Amerikalı siyaset bilimci Francis Fukuyama’nın “Tarihin Sonu” teziydi: liberal demokrasi zafer kazanmıştı, artık mücadele yoktu.

Ama 21. yüzyıl bunu yalanladı. Terör saldırıları, Londra’dan Paris’e, Brüksel’den Berlin’e Avrupa’yı vurdu. Fakat asıl tehdit — yani siber saldırılar ve hibrit savaş teknikleri — hâlâ yeterince ciddiye alınmadı. Sanki bunlar geçici “teknik problemlerdi”. İşte bu zihinsel zaaf, Avrupa’nın en stratejik hatasına dönüştü.

Oysa artık siber saldırılar, klasik askeri operasyonlara destek veren unsurlar değil. Kendi başına savaş açan sistemler haline geldi. Sadece 2015’ten bu yana AB genelinde kritik altyapılara yönelik 450’nin üzerinde siber saldırı kaydedildi:

— 2015’te Almanya Federal Meclisi’ne (Bundestag) yönelik saldırı: Saldırının arkasında GRU bağlantılı APT28 grubu vardı. 16 terabaytlık veri kaybı yaşandı.
— 2021’de İrlanda sağlık sistemine yönelik saldırı: Hastaneler 10 gün boyunca felç oldu. Zarar: 600 milyon euro.
— 2023’te Polonya ve Çekya’daki enerji altyapılarına koordineli saldırılar: Beş büyük şehirde 48 saatlik kesintiler.

Avrupa Birliği, bu gerçekle geç de olsa yüzleşti. 2022’de kabul edilen AB Güvenlik Pusulası’nda artık siber savunma, konvansiyonel savunmayla eşit öncelikte ele alınıyor. Ancak Avrupa Sayıştayı’nın 2025 verilerine göre, 27 AB ülkesinden sadece 8’i, siber altyapısını NIS2 standardına uygun hale getirebilmiş durumda.

Kodun İçindeki Düşman: Yeni Savaşın Silahı Güvensizlik

Bugün Avrupa istihbarat servislerinin raporlarında, sadece sunuculara saldırı değil, aynı zamanda psikolojik harekât (PSYOPS), dezenformasyon ve medya simülasyonları gibi çok katmanlı tehdit senaryoları öne çıkıyor. NATO’nun 2025 Mart raporu bu durumu net biçimde ortaya koyuyor: "Hibrit tehdit artık sadece zararlı yazılımlar değil, dijital kılıklı güven erozyonudur."

Sözgelimi, 2024’te Slovakya’daki seçimlere müdahale edildi. Telegram ve TikTok üzerinden sahte hesaplarla dolaşıma sokulan dezenformasyon, seçmen katılımını ciddi şekilde düşürdü ve seçim sonuçlarının meşruiyeti sorgulandı. AB Dış İlişkiler Servisi (EEAS), 2025 Ocak raporunda şu ifadeye yer verdi: “Yapay zekâyla üretilen yıkıcı anlatılar, AB gençliği için en büyük tehdit haline geldi.”

İronik ama gerçek: Tehdidin en büyüğü, içeriden gelen güvensizlik. Eurobarometer’ın 2025 Nisan anketine göre, AB vatandaşlarının sadece %38’i, Brüksel’in kendilerini dijital tehditlerden koruyabileceğine inanıyor. Güvenin en düşük olduğu ülkeler: Macaristan (%19), Slovakya (%22) ve Fransa (%29).

Azerbaycan: Yeni Dijital Haritanın Potansiyel Merkezi

Tam da bu bağlamda, bazı ülkeler Azerbaycan’ı yeni bir dijital geçiş ve iletişim koridorunun merkezi olarak görmeye başladı. 2025 Nisan ayında Cenevre’de yapılan bir forumda, “Doğu Siber Kanalı” fikri masaya yatırıldı. Bu proje, Orta Asya, Güney Kafkasya ve Avrupa arasında, istikrarsız Rus güzergâhlarını devre dışı bırakan güvenli bir veri değişim hattı öngörüyor. Digital Sovereignty Initiative analizlerine göre, “Bakü’nün dijital düğüm olarak konumlanması, güvenin çeşitlendirilmesi açısından mantıklı bir tercihtir.”

Avrupa artık öyle bir çağda ki; algoritmaları savunamayan ordular hiçbir işe yaramıyor. Geleneksel güvenlik mimarileri çökmüş durumda. Ne NATO ne AB; nanosaniyeler içinde gerçekleşen ve doğrudan zihinleri hedef alan saldırılara yanıt verebilecek hızda değil.

Azerbaycan ise birçok Avrupa ülkesinden farklı olarak, dijital egemenliği ulusal güvenliğin ayrılmaz parçası olarak ele alıyor. Bakü’deki stratejik planlama; bilgi ortamının korunması, dezenformasyonla mücadele analizleri ve olası saldırı senaryolarının simülasyonlarını da kapsıyor.

Avrupa hâlâ tehditleri gerçek dünyada arıyor. Oysa o tehditler çoktan satır aralarına, veri akışlarına ve ağ protokollerine sızmış durumda. Eski yüzyılın çözüm kalıplarına saplanıp kalan Avrupa’nın aksine, Azerbaycan 21. yüzyılın çözümünü sunuyor — kâğıt üzerinde değil, sunucu mimarisinde, dijital egemenlik politikalarında.

Tarih bitmedi. Sadece dilini değiştirdi.
Ve bu yeni dili öğrenmeyenler — hem söz hakkını hem de egemenliğini kaybedecek.

Yeni Jeopolitik: Algoritmalar Çağının Savaşı

Dijital dünya, artık klasik savaşların değil, yeni nesil hesaplaşmaların sahnesi haline geldi. Mücadele artık toprak için değil, bilinç üstünlüğü için veriliyor. Hedef; kitlelerin zihnini ele geçirmek, karar alma altyapısını kontrol altına almak. Seçimlere olan güvenin sarsılması, kurumların meşruiyetinin sorgulanması, toplumların topluca manipüle edilmesi… Bunlar artık teorik senaryolar değil, bizzat yaşanan gerçekler.

Bu yeni saldırı biçimi, post-modern egemenlik anlayışına yönelik doğrudan bir meydan okumadır. Dijital saldırı, bir ülkeyi sadece güvenlik açısından değil, kimlik düzeyinde de hedef alır. Toplumlar, sahte haberlerle, bot hesaplarla ve çarpıtılmış dijital trendlerle şekillendirilen algoritmik bir hedefe dönüştürülüyor. Bu yalnızca bir güvenlik problemi değil — aynı zamanda varoluşsal bir tehdit.

Gözlerimizin önünde uluslararası güvenliğin temel haritası değişiyor. Hibrit saldırılar artık diplomatik araç ile düşmanlık eylemi arasındaki çizgiyi aştı. Konvansiyonel savaş eşiklerini geçmiyorlar — ve işte bu yüzden daha tehlikeliler. Çünkü görünmezler. Stratejileri sessizliğe, etkileri mağdurun tereddüdüne dayanıyor.

Hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik toplumlar, bu yeni tehdit tipi karşısında fazlasıyla savunmasız. Çünkü hibrit savaşın temel kuralı şu: Kurallara uyanlar, kuralsızlara karşı kaybeder. Bu savaş tanklarla değil, ilkelerle yürütülüyor. Ve saldırganlar, doğrudan çatışmaya girmek yerine, güveni zedeliyor, direnci kırıyor, toplumsal uyumu parçalıyor.

Cevap verebilmek için yalnızca teknoloji ya da siyasi irade yetmiyor. Asıl ihtiyaç: stratejik bilinç.
Çünkü bu tehdit, klasik anlamda polis, istihbarat ya da adalet sisteminin sınırlarını aşan bir yapıya sahip.

Ulus-devletlerin yönetim mantığı dikey eksenlidir — güvenlik, adalet, dijital altyapı, her biri ayrı kurumsal yapılar tarafından yürütülür. Ancak hibrit tehditler bu sınırları tanımaz. “Gri alan”da hareket ederler: İç güvenlik ile dış tehdit, suç ile savaş, bilgi ile propaganda arasındaki çizgileri yok ederler.

Bu nedenle Batı Avrupa ülkeleri, ilk kez güvenlik mimarisini baştan kurmak zorunda kalıyor. Almanya örneğinde olduğu gibi, yatay koordinasyon modelleri öne çıkıyor. Federal düzeyde siber dayanıklılık mekanizmaları kuruluyor. Kurumlar, artık tek başına değil, bütünleşik biçimde çalışmayı öğreniyor. Veri paylaşımı, şeffaf görev tanımları ve kurumsal farkındalık, yeni güvenlik anlayışının omurgası oluyor.

Ancak bu da yetmiyor. Hibrit saldırgan, çoktan demokrasilerin bürokratik zaaflarına adapte olmuş durumda. Hızla hareket ediyor. Demokrasi ise danışır, tartışır, onaylar… Karar alması zaman alır. İşte bu asimetrik dinamik, günümüzün hibrit tehdidini en karmaşık güvenlik krizlerinden biri haline getiriyor.

Savaşın Tanımı Değişti: Yeni Cephane “Algı”, Yeni Silah “Hikâye”

2025 yılı itibarıyla “savaş” kavramı artık klasik jeopolitiğin sınırlarını aştı. Tanklar, roketler hâlâ orduların envanterinde olabilir ama asıl belirleyici olan artık ekranda görünmeyen güçlerdir: algı manipülasyonu, anlatı kontrolü, kimlik aşındırma…

Hashtag’lerle yönlendirilen kitleler, algoritmalarla yeniden şekillendirilen gündemler ve dijital imgelerle kodlanan tepkiler... Bu artık sadece bir “siber savaş” değil; bu, çok katmanlı, sistemli bir psikolojik ve bilişsel saldırıdır. Hedef: Toplumların düşünme kapasitesini zayıflatmak, kolektif iradesini felç etmek ve direniş potansiyelini köreltmektir.

Bu savaş, fikirleri bombalamıyor — onları değiştiriyor. Gerçeği yasaklamıyor — onu dönüştürüyor. Direnişi bastırmıyor — onu geçersiz kılıyor.

İşte bu yüzden, hibrit tehdit çağında egemenlik sadece sınırlarla korunmaz. Kimlik, bilinç, bilgi ve kültürle inşa edilir. Yeni jeopolitik gerçeklik, artık sahada değil, kodda yazılıyor.

Azerbaycan: Hibrit Baskının Hem Hedefi Hem de Aktörü

2020 yılından bu yana Azerbaycan, küresel dezenformasyon ağlarının özel radarında yer alıyor. 44 günlük savaşta elde edilen kesin zaferin ve Karabağ üzerindeki egemenliğin yeniden tesis edilmesinin ardından, ülke geniş kapsamlı psikolojik operasyonların hedefi haline geldi. Bu operasyonlar yalnızca Erivan kaynaklı değil; aynı zamanda Avrupa merkezli bazı STK’lar, medya organları ve siyasi fonlar tarafından da destekleniyor.

Sadece 2025 yılının Ocak-Mayıs ayları arasında Azerbaycan Devlet Güvenli İletişim ve Bilgi Güvenliği Servisi (GSSCA), 4700’ün üzerinde bilgi saldırısı girişimini kayıt altına aldı. Bu girişimlerin başlıca örnekleri şunlar:

  • Azerbaycan’ın sınırlarını çarpıtan sahte haritaların yayılması,
  • Sözde “baskılar” ve “etnik temizlik” temalı uydurma gazetecilik çalışmaları,
  • Sahte belgelerle desteklenmiş “sızıntılar” aracılığıyla savaş ve iç çatışma senaryolarının kurgulanması,
  • Devlet kurumları ve stratejik işletmelere yönelik dijital altyapı saldırıları.

Uluslararası İlişkiler Analiz Merkezi'nin (AIR Center) 3 Haziran 2025 tarihli raporunda şu ifadeye yer veriliyor:
“Azerbaycan’a yönelik bilgi saldırıları, devletin meşruiyetini zedelemeyi, uluslararası pozisyonunu itibarsızlaştırmayı ve dış dünyaya ‘saldırgan’ imajı yaratmayı hedefleyen senkronize bir kampanyadır.” Bu tür kampanyalar ise çoğunlukla “tarafsız Avrupa platformları” kisvesi altında yürütülüyor.

Köprüleri Değil, Zihinleri Bombalayan Savaş

Klasik savaşlar fiziksel altyapıyı hedef alırken, hibrit savaş toplumun bilişsel dokusuna saldırıyor: güveni kırıyor, toplumsal birlikteliği zedeliyor, eleştirel düşünmeyi çökertiyor. UNESCO’nun 2025 raporuna göre, gelişmekte olan ülkelerdeki gençlerin %70’i haberlerini yalnızca sosyal medyadan alıyor. %60’ı kaynak kontrolü yapmıyor. Ve %40’ı gerçek ile sahtesi arasındaki farkı ayırt edemiyor.

Azerbaycan gibi dijital kapsama oranı %90’a ulaşan ülkeler için bu, sadece siber güvenlik açısından değil, ulusal direncin tamamı açısından bir kırılganlık yaratıyor.

Bu tür saldırılara verilecek cevap yalnızca baskıcı önlemlerle veya teknik çözümlerle sınırlı olamaz. Yanıt çok katmanlı, yatay yapılı ve önleyici nitelikte olmalı. Azerbaycan bu yönde ciddi adımlar atıyor:

  • 2024 yılında onaylanan Ulusal Stratejik İletişim Planı kapsamında, dezenformasyon izleme, okullarda ve üniversitelerde medya okuryazarlığı eğitimi ve bağımsız teyit platformlarının desteklenmesi adımları atıldı.
  • Dijital Gelişim ve Ulaştırma Bakanlığı bünyesinde kurulan Dijital Direnç Merkezi, sahte haber kaynaklarını ve manipülatif anlatı trendlerini sistematik şekilde analiz ediyor.
  • Özel sektörle birlikte yürütülen girişimler sayesinde, IT şirketleri, televizyon kanalları ve sosyal medya fenomenleri kamuoyu farkındalığını artıracak eğitici içerikler üretmeye yönlendiriliyor.

Ancak en hayati unsur, yeni bir kültürel direnç matrisinin inşa ediliyor olması. Artık bilgi temizliği yalnızca devletin değil; sivil toplumun, akademinin, özel sektörün ve bireylerin ortak sorumluluğu.

En temel tehdit, dijital altyapılardaki tekel yapılarıdır. Azerbaycan’daki dijital içerik akışlarının büyük kısmı — bölgedeki diğer ülkelerde olduğu gibi — farklı hukuk sistemlerine ve siyasi çerçevelere tabi yabancı platformlardan geçiyor. Bu durum, diplomatik zeminde alternatif yapıların oluşturulmasını hayati hale getiriyor. Azerbaycan bu yönde de aktif:

  • Türk Dijital Birliği projelerine aktif katılım, bağımsız bir platform ekosisteminin kurulmasını amaçlıyor.
  • İslam İşbirliği Teşkilatı, ASEAN ve OECD ile bilgi güvenliği alanında iş birlikleri güçlendiriliyor.
  • Birleşmiş Milletler bünyesindeki Dezenformasyona Direnç Merkezi’nde, Azerbaycan 2025’ten itibaren dijital tehditlere karşı uzman grubun parçası olarak aktif rol üstleniyor.

Bu artık sadece bir savaş türü değil; bir devletin olgunluk testi.

Enformasyonel ve psikolojik saldırıları tanımak, öngörmek ve etkisiz hale getirmek artık istihbarat işinden çıkıp toplumsal rutinin parçası haline geldi. Azerbaycan, “soykırım” raporları gibi sahte belgelerden devlet kurumlarına yönelik yalan soruşturmalara kadar geniş bir baskı yelpazesiyle karşı karşıya. Ama yalnızca savunma yapmıyor — aynı zamanda stratejik dayanıklılığın proaktif modelini kuruyor.

Bu, gölgelerle savaş değil; hakikatin yeni bir anlatı mimarisinde korunmasıdır.
Ve bu anlatı slogana değil, gerçeğe; propaganda yerine eleştirel düşünceye; sansüre değil, dijital egemenliğe dayanıyor.

Artık bir milleti korumak, onun zihinsel yapısını korumaktan geçiyor.
21. yüzyılın gerçek savaşı da işte tam burada yaşanıyor.